PKK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PKK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Kasım 2019 Cumartesi

Dünya Kobani Günü Vesilesiyle Akıntıya Karşı Öneriler ve Öngörüler



Dün 1 Kasım, Dünya Kobani Günü idi.
Bu vesileyle Kobani savaşı sırasında yazdığımız yazıları derleyerek bugüne bir katkıda bulunalım diye düşündük.
Aslında Kobani üzerine, Kobani Rojava’da Nusra ve IŞİD’e karşı savaş ve zaferin bir sembolü olarak alınırsa, henüz Kobani adının pek bilinmediği zamanlarda, Kobani savaşından bir yıl önce, El Nusra’nın başlattığı ilk saldırı ve PKK’nin bu saldırılara karşı seferberlik ilan ettiği dönemlerde yazmaya başladık denebilir.
Aşağıda göreleceği gibi İkinci Düny Savaşı’nda savaşın dönüm noktası olan Stalingrad ile paralellikler kurarak, burada kazanılacak zaferlerin ikinci dünya savaşındakine benzer sonuçlara yol açabileceğini yazıyor ve şöyle diyorduk:
Rojava’da ortaya çıkan Kürt yönetimine karşı El Kaide kökenli hareketlerin bir imha saldırısına hazırlandıkları; buna karşılık da PKK’nın adeta bir topyekûn seferberlik ilan ettiği; sonucu bütün Suriye ve Ortadoğu’yu etkileyecek savaşın arifesindeyiz.

31 Ocak 2018 Çarşamba

Afrin’in Gölgesinde Tet Saldırısı – 68’in Ellinci Yılı

Bu yıl aynı zamanda 1968’in de ellinci yılı.
68’i herkes duymuştur ve bilir. Şimdi yetmişine dayanmış ve işi bitmiş benim kuşağım 68 kuşağı diye bilinir.
Ama 68’in 30 Ocak’ta (yani dün) Vietnam’da Tet Saldırısı’yla başladığını hatırlayan ve bilen pek yoktur. Bu yıl Tet Saldırısı üzerine hemen hiçbir şey çıkmadı dense yeridir. 68 üzerine yazılar muhtemelen Mayıs ayında, yazılacaktır. Ama 68 aslında 30 Ocak’ta başlayan Tet Saldırısı’yla başlamıştı.
30 Ocak 1968’de Vietnam’daki Budistlerin yeni yıl (Tet) tatilinde seksen bin Vietkong gerillası ve kuzey Vietnamlı savaşçı, yüze yakın yerde aynı anda bir saldırı başlatmıştı ABD’ye ve onun desteklediği Güney Vietnam diktatörünün ordusuna karşı. Amerikan Elçiliğine bile saldırılmıştı. Bu saldırı bütün dünya tam bir şok yaşamıştı. Bu saldırının şokuyla beş ay sonra Londra. Berlin, Paris, İstanbul’da üniversitelerde ayaklanmalar başlayacaktı.

26 Ocak 2018 Cuma

Türk Haber Kaynakları Afrin’deki Fiyaskoyu İtiraf Ediyorlar

Aşağıda Wikipedia’nın Suriyede’ki güçlerin hakim olduğu alanları, savaş noktalarını detaylı olarak açıklayan bir haritası yer alıyor. Yıllardır Suriye’deki savaşa ilişkin en güvenli bilgilerin alınabileceği tarafsız bir kaynaktır. İnternet adresi şöyledir:
İşte bu haritada ne görüyoruz?
Saldırının başlamasından beri bir hafta geçmiş olmasına rağmen, NATO’nun ikinci büyük ordusu olan Türk ordusu ve onun mayın eşeği olan cihatçı çeteler (Türkiye’nin sözüm ona laik ulusalcılarını bu cihatçılarla aynı safta dövüşmek hiç rahatsız etmiyor)  sadece üç dört noktada derinliği birkaç kilometreyi aşamayan birkaç küçük cebi ele geçirebilmiş bulunuyor.
Haritada görüldüğü gibi, Türk basınının yansıttığının aksine ortada bir askeri başarı değil, bir fiyasko bulunmaktadır.
Düşünün ki, Afrin şehri ve civarı eni boyu 30-40 kilometreyi aşmayan, nüfusu 700.000 ila 1.000.000 milyon arasında, Türkiye’nin orta boy bir kasabasından daha büyük bir yer değildir.
Buna rağmen NATO’nun yarım milyonluk ikinci büyük ordusu tüm uçakları, tankları, zırhlıları, topları, helikopterleri, mayın eşekleri olarak kullandığı cihatçılara rağmen neredeyse hiçbir askeri başarı bile kazanabilmiş değildir. Bütün propaganda boştur.

22 Ocak 2018 Pazartesi

Afrin’de Türk Ordusu Yenilecek Erdoğan Gidecek (İlker Başbuğ’un Söyledikleri Işığında Afrin Saldırısının Akıbeti)

Eceli gelen it cami duvarına işer” derler. Afrin Kürtçe’de “mübarek (kutsanmış) yaratma (yaratılış)” anlamına geliyormuş.
Kutlu, mübarek Afrin’e, Suriye’nin savaşta yıkılmamış, bir barış vahası olarak kalabilmiş bu tek beldesine saldırmak cami duvarına işemektir.
Erdoğan’ın sonunu Afrin getirecektir.
Ama sadece Erdoğan’ın değil.
Laik Türk ordusu” Erdoğan isimli İslamcı faşistle ittifak yaparak he kendi bindiği dalı kesti, hem de kaderini onun kaderiyle birleştirdi.
Bu da şu olanağı ortaya çıkarmaktadır: Erdoğan’ın sonu, bu ta Sümerlerden beri gelen Şark despotluğunun, bu askeri, bürokratik oligarşinin de sonu olur.
Bakmayın medyanın psikolojik savaş haberlerine. Gerçekte kendileri de bunun farkındalar ve tam anlamıyla bir kumar oynadıklarını biliyorlar.

28 Ekim 2017 Cumartesi

Geliyorum Diyen Felaket (14 Yıl Önce Kerkük için yazılmış bir yazı)

(Aşağıdaki yazı 2004 yazında Ülkede Özgür Gündem’de yayınlanmıştı. Kerkük konusunda niye yazmıyorsun diye soran okuyuculara o yazıdaki görüşlerimi esas olarak aynen koruduğumu aynı çözümü önerdiğimi tekrarlamak isterim. Demir Küçükaydın - 28 Ekim 2017 Cumartesi)
Bugünkü Irak, giderek, parçalanmadan önceki Yugoslavya’ya benziyor. Orada da, tıpkı bir zamanların Yugoslavya’sında olduğu gibi etniler ve dinler bölünmesine karşı çıkanların sesi daha az duyulur oluyor ve etkileri azalıyor. Birçok gazeteci gibi, Cemal Uçar’ın da aktardığı izlenimler, bir etniler ve dinler boğazlaşmasına doğru hızla yol alındığını gösteriyor.
Etniye, dile, soya, dine, tarihe dayanan gerici milliyetçilik, doğduğu günden beri, her zaman halkların katliamlarına yol açmıştır. En katliama yol açmadığı yerlerde bile, zorunlu kitle sürgünlerine.

22 Nisan 2017 Cumartesi

“#HAYIR Bitmedi, Daha yeni Başlıyor” ve Berlin Mitingi İzlenimleri

Dün Berlin’de hem de HDK’nın çağrısıyla bir miting ve yürüyüş yapıldı. Aşağı yukarı 2000 veya biraz üstü bir katılım vardı. Yeterince ön hazırlık yapılmadan olmasına rağmen, fena bur katılım sayılmaz.
Ancak bu miting ve yürüyüşte önemli olan, nicelik değil niteliğiydi. Referandum öncesindeki üç ayda #HAYIR girişimleri biçiminde doğan ve sonra da Erdoğan’ın YSK aracılığıyla yaptığı darbe ve oldubittiyi kabul etmeyen hareketin, tohum halindeki kimi genel özellikleri bu mitinge de damgasını vurmuştu.
Bunların kısaca analiz edilmesi kanımızca önemlidir. Ama önce tipik durumlara ilişkin birkaç gözlem.
Birincisi miting ve yürüyüş çağrısını Kürt Özgürlük Hareketinin örgütlerinden biri yapmış olmasına rağmen şimdiye kadar görülmemiş yeni bir kesimin katıldığı görülüyordu. Şehirli, laik, Kemalist veya Ulusalcı tabir edilecek kesimlerden, ve özellikle de bu kesimden kadınların katılımı dikkati çekiyordu.

18 Nisan 2017 Salı

Erdoğan’ı Türkler Kurtardı - Evet’in Mimarı Türkler

Ezop, bir köle olarak, söyleyeceklerini doğrudan söyleyemeyeceği, ancak söylemeden söyleyebileceği için, “Ezop Masalları” diye bilinen hayvan hikâyeleriyle meramını anlatıyordu.
Bu davranışta ezilenlerin, alttakilerin bir teslimiyeti değil; bir direnişi vardır.
Nitekim modern toplumsal mücadeleler tarihinde bile baskı ve zorbalık rejimlerinde “Ezop Dili” baskı ve zorbalığa direnenlerin güçlü bir silahı olagelmiştir.
Ancak bir de köleliği içselleştirenlerin dili vardır. ABD’deki siyah hareketi, bunlara “Tom Amca’nın Kulübesi”nden hareketleTom Amcalar” der.
Siyahların hareketi “Tom Amca”lığa karşı mücadele içinde ortaya çıkabilmiştir.

27 Şubat 2017 Pazartesi

#HAYIR’sız Gelişmeler - Kötü Kokular Geliyor

Bu aralar #HAYIR cephesinde iki ay öncesinin moral bozukluğu aşılmış, kendine güven ve Referandumda bir başarı beklentisi yaygınlaşmış bulunuyor.
Bu elbet olumlu bir gelişmedir, ama bu eğilimin bir anda tersine dönme ihtimali ortadan kalkmış değildir. Hele son bazı gelişmeler alarm zillerini çaldırıcıdır.
Bu nedenle, #HAYIR Meclisleri gibi aşağıdan örgütlenmelerin, #HAYIR cephesinin nasıl daha iyi örgütlenebileceği gibi sorunları; yine bu bağlamda karar almanın bir yöntemi olarak OYDAŞMA’yı açıklamaya kısa bir ara vererek, kötü kokular yayan gelişmelere dikkati çekmek gerekiyor.
Er(doğan+genekon) ittifakı iktidarda kalmak için akla gelebilecek ve gelmeyecek her türlü provokasyonu yapmaya; her türlü cinayetleri işlemeye hazırdırlar. Yeter ki, imkân ve hareket alanı bulsunlar. Bunu yapabilecek operasyonel güç ve olanakları var. Onları tek sınırlayan, güç dengeleridir. Bu nedenle, uygun dengeleri bulduğunda referandumdan önce Erdoğan’ın her yolu deneyeceğinden emin olunabilir.

16 Şubat 2017 Perşembe

#HAYIR için Mücadele ve Kürt Özgürlük Hareketine Bir Program ve Strateji Değişikliği Önerisi

#HAYIR için mücadele ederken, bir yandan da yakın bir zamanda önümüze çıkması muhtemel devasa tarihsel görevlere hazırlanmak için de biraz temel, genel ve teorik sorunlara girmek gerekiyor. Yarın bu sorunlar ansızın karşımıza dikildiğinde hazırlıksız yakalanmamak için.
Politikada da Askerlikte olduğu gibi, stratejinin hayati önemi vardır.
Stratejik bir yanlış, taktik düzeydeki “doğru” hamlelerle kapatılamaz. Doğru bir strateji topsuz oyun gibidir. Topun geleceği yeri önceden görmek ve orada yer almaktır.
Tıpkı Adorno’nun “Yanlış bir hayat doğru yaşanmaz” deyişinde olduğu gibi, yanlış bir stratejiyle doğru taktikler uygulanamaz. En doğru taktikler bile, yanlış stratejinin araçları haline gelirler.
Ama doğru bir stratejiniz varsa, yanlışlarınız bile doğru bir strateji içindeki yanlışlar olarak kalır ve düzeltilebilmeleri olanağı ortaya çıkmaz.

15 Şubat 2017 Çarşamba

#HAYIR Diyenler ve PKK’nın Tavrı

PKK’nın tavrının sorunun özünü yakaladığını daha iyi görmek için, önce kısaca #HAYIR diyenlerin şu anki durumuna kısaca bakalım.
İlk #HAYIR yazılarını bir ay önce yazmaya başladığımızda tam bir yılgınlık ve umutsuzluk atmosferi egemendi.
Bu atmosfer içinde, bu atmosfere uygun ve toparlanmayı sağlayacak bir stratejinin, ancak, temel yurttaşlık haklarına dayanan, sessiz, pankartsız, son derece basit ve sade, ama aynı zamanda birbirine karşı en zıt güçleri bile bir arada tutabilecek, her gün aynı yerde ve aynı saatte bulunmaya dayanan bir kitlesel pasif direniş olduğunu söylüyor ve öneriyorduk.
Ama bunun için de öncelikle bütün medyanın iktidarın kontrolünde olduğu verisinden hareketle, sosyal medya ve internet aracılığıyla başlanabileceğini; bunun #HAYIR’cıların birbirini bulmasını sağlayacağını; böyle bir sanal hareketin gerçek hayattaki bir hareket için başlatıcı olabileceğini söylüyor ve bu yönde bizzat bir şeyler yapmaya çalışıyorduk.

14 Şubat 2017 Salı

#HAYIR’ın Kaderi ve Suriye

Olaylara kurbağa perspektifinden de kartal veya kuş perspektifinden de bakılabilir. Olayların genel gidiş yönü hakkında belli bir fikir sahibi olabilmek için, olabildiğince uzaktan ve yukarıdan bakıp olabildiğince geniş bir alanı görmek hayati önemdedir. Yani diğer bir deyişle, ağaçlardan ormanı göremez durumda olmamak gerekir.
Yukarıdan ve uzaktan bakış zaman ve mekân (temporal ve lokal) boyutlarda olur.
Biri (lokal), dünya çapında bakmakla olur.
Diğeri (temporal), toplum tarihinin binlerce yılından bakmakla olur.
Bu nedenle tarih ve tarihin genel eğilim ve yasalarını bilmek stratejik bir bakış açısı için hayati önemdedir.

13 Şubat 2017 Pazartesi

#HAYIR Cephesi ve Boykotçular - Dinlemek için sesli okuma dosyası

Daha önce yazılmış ve yayınlanmış Hayır cephesi ve Boykotçular adlı yazımızın Audio versiyonu. Online olarak veya indirilerek dinlenebilir. Görme özürlü olanlar adreslerini bildirirlerse bu sesli okuma versiyonları direk adreslerine yollanabilir.

12 Şubat 2017 Pazar

İndirmek İçin kitap - Öcalan’ın Kaçırılışı ve “15 Şubat komplosu” Üzerine Yazılar

İndirmek için kitap. Şu linki tıklayınız:
https://yadi.sk/d/VvB0cnqH3DvNgN
Birkaç gün sonra "15 Şubat komplosu"nun yıl dönümü. O dönemde günü gününe ve hatta zaman zaman saati saatine yazılar yazarak hem durumu çözümlemeye, hem kürt hareketine destek olmaya hem de eleştiri ve öngörülerimizle yol gösterici olmaya çalışıyorduk.
O zamanlar herkes PKK'nın bittiği, Öcalan'ın teslim olduğu gibi görüşleri savunuyordu ve olaylar da görünüşte bu gibi yargıları doğrular gibi görünüyordu.
Biz ise tam aksine, Öcalan'ın çok önemli bir stratejik dönüş yaptığını belirtiyorduk.
Aradan bunca zaman geçti ve yazdıklarımızın büyük ölçüde doğrulandığı görüldü diyebiliriz.
Bu yazılar aynı zamanda Marksist metodun kullanımının bir denemesi, bir sağlamasıydı.
Marks ve Engels de (lenin, Troçki, Kıvılcımlı gibiler de) metotlarını sadece Tarihte değil (Ailenin kökeni, Köylüler Savaşı); aynı zamanda yaşadıkları zaman dilimlerindeki olayları açıklamakta da kullanarak (örneğin, Fransa'da iç Savaş, Napolyon'un Darbesi), onu tabiri caiz ise, deneyle kontrol etmişlerdir sık sık.
Bu geleneğin devamı gibi de görülebilir bu yazılar.

11 Şubat 2017 Cumartesi

“Terörist”, “Terör Örgütü”, “Terörist Başı”, “FETÖ” Gibi Kavramların Bir Terör Aracı Olarak Kullanımı

“Terör” sözcüğünün anlamı, yıldırma, korkutmadır. Bir eylemin adıdır.
Ancak bizler onu bu nötr (tarafsız) korkutma yıldırma anlamıyla kullanmayız. Kullandığımız takdirde tamamen saçma görünecek sonuçlar görülür.
Çocuğu yanlış bir şey yapıp kendine zarar vermesin diye onu örneğin “orada öcüler var, sonra seni yerler oradan uzak dur” diyen anne bir “terör” eylemi, (Korkutma, yıldırma) eylemi yapmaktadır. Çocuğunu sözle korkutmakta, yıldırmaktadır. O anne, kelimenin gerçek anlamıyla teröristtir.
“Bunu yapmayın, yoksa cehennemde şöyle yanarsınız” diyen din adamı, cemaati korkutmakta, yıldırmakta, yani bir terör eylemi yapmaktadır. Kelimenin gerçek anlamında bir teröristtir.

5 Şubat 2017 Pazar

#HAYIR Cephesi ve Boykotçular

#HAYIR cephesinde yer alabileceği veya alması gerektiği düşünülenler arasında bir de “boykotçular” var.
Elbet bir evetçinin “boykotçu” olması veya sandığa gitmemesi iyidir. Bu 7 Haziran’da olduğu gibi Erdoğan’ın ikinci bir ciddi yenilgi almasını sağlayabilir. 7 Haziran zaferi bizlerin bütün güçleri harekete geçirebilmemiz kadar Erdoğan’ın bütün güçleri harekete geçirememesinin de sonucuydu. Muhtemelen bu Referandum’da da hangi cephenin tüm rezervlerini aktive edip cepheye sürebileceği sonucu belirleyici olacaktır.
(#HAYIR cephesinde yılgınlık ve dağınıklık bulutları dağılır gibi oluyor. Hatta daha şimdiden çok tehlikeli bir rehavetin izleri bile görülüyor. Referandum’a kadar en küçük bir rehavete kapılmamak bu işin olmazsa olmazı.)

23 Ocak 2017 Pazartesi

PKK’ya Açık ve Acil bir Çağrı

Hiç lafı uzatmadan damardan girelim.
PKK derhal, TAK veya benzerlerinin yapacağı şiddet hareketlerinin, Erdoğan’a; kurmak istediği İslamcı-faşist dikta rejimine ve Türk devletindeki faşist, ırkçı ve de Ergenekoncu güçlere hizmet edeceğini; yapılacak böyle hareketleri tasvip etmeyeceğini; kendisiyle hiçbir bağı olmayacağını; bu tür eylemlerin doğrudan Erdoğan’ın ve şu an Erdoğan’la ittifak halinde bulunan Türk devletinin içindeki en inkârcı, ırkçı faşist ve kanun dışı güçlerin provokasyonları olarak değerlendirilmesi gerektiğini açıkça ilan etmelidir.
Ve bunu hiç geciktirmeden yapmalıdır.
PKK böyle bir açıklama yaptığı takdirde, Türkiye’deki demokratik güçlerin; gelen faşist dikta rejimine hayır diyenlerin ve demek isteyenlerin, önümüzdeki iki ay içinde verecekleri ölüm kalım mücadelesinde, en azından olumsuz bir işlev görmekten kendini korumuş olur.

30 Aralık 2016 Cuma

“Yaklaşan Felaket ve Kurtulma Çareleri” (1) Demokratik ya da Devrimci Yükseliş ve Bitişi

Yaklaşan Felaket ve Kurtulma Çareleri”, Ekim Devrimi öncesi günlerde, ama Ekim Devrimi’nin olacağının henüz bilinmediği zamanlarda, Lenin’in yazdığı, programatik ve metodolojik olarak çok önemli makalelerden birinin adıdır.
Programatik ve metodolojik olarak getirdiği çok önemli bir yenilik vardır. Can alıcı acil bir sorundan hareketle bir ikili iktidara (“diyarşi”) dönüşebilecek somut talepleri ve teklifleri ortaya koyması[1].
Ne var ki, Lenin’in bunu yazdığı dönemdeki koşullar ve sorunlar ile bugün Türkiye’deki koşullar ve sorunlar arasında en küçük bir benzerlik bulunmuyor[2].
Lenin’in “Yaklaşan Felaket” olarak söz ettiği, açlık ve ekonomik yıkım tehlikesidir[3]. Üst sınıfların kışkırttığı bu tehlikenin devrimi ve dolayısıyla demokratik kazanımları götürmesi, yani çarlığın geri dönmesi tehlikesi vardır. Yani ekonomik bir yıkımın politik bir yıkıma da, devrimin yıkımına da yol açması tehlikesi bulunmaktadır. Lenin’in yazısındaki öneriler, halkın inisiyatifi, örgütlenmesi, kontrolüne dayanan kamulaştırmalar ve merkezileştirmeler ile hem bu açlık ve ekonomik yıkımı önlemeye; hem de bu dönüşüm içinde halkın örgütlenmesini, bir tür ikili iktidar oluşturmasını sağlamaya yöneliktir.

28 Aralık 2016 Çarşamba

Hedef ve Görev Tanımı: Erdoğan Baş Sorundur. Erdoğan Hal Olmadan Hiçbir Sorun Hallolamaz. Nokta!..

Bir mücadelede net ve doğru bir hedef ve görev tanımının hayati önemi vardır. Hedef ve görev tanımlamanız yoksa, net değilse veya yanlış ise, daha baştan yenilgiye mahkûmsunuz demektir.
Çünkü net bir hedef ve görev tanımı, sizin yakalanacak ana halkayı doğru belirlemenizin, strateji ve taktikleri doğru tanımlayıp uygulayabilmenizin olmazsa olmaz koşuludur.
Bugünkü demokratik muhalefetin böylesine güçsüzlüğünün nedeni bir araya gelememesi falan değildir. Muhalefetin bunca zayıflığının nedeni, hedef ve görev tanımındadır. Ya yoktur, ya net değildir, ya da yanlıştır. Bu en açık biçimde muhalefetin dilinde görülebilir. Hala Erdoğan’la aynı amaç ve kaygılar içindeymişler de onu yanlışları hakkında uyarıyorcasına bir dille konuşuyorlar.
Erdoğan kendi hedef ve görev tanımlamaları içinde son derece doğru ve tutarlı hareket etmektedir.

15 Aralık 2015 Salı

Strateji Bağlamında “Hendek Siyaseti” Nasıl Açıklanabilir?

(Günlerdir genel olarak Strateji ve Taktik üzerine yazıyoruz. İlerde Strateji ve taktikler konusunda geçmiş tartışmaları ve dersleri; sonra da bugünün Strateji ve Taktiklerini ele almayı planlıyoruz. Ama şu sıra çok büyük önem kazanmış bulunan “hendek siyaseti” denilen gelişmeleri de göz önüne alarak, aktüel bir sorundan hareketle Strateji ve Taktik ilişkisini ele alalım. Hendek siyaseti ya da taktiği, adı üstünde bir taktik; bir mücadele biçimidir. Her taktik hizmet ettiğini iddia ettiği strateji bağlamında değerlendirilmelidir. Strateji ve program konusunu ele almadan, sanki aynı program ve stratejide anlaşılıyormuşçasına bu taktiği veya mücadele biçimini eleştirmenin hiçbir anlamı olmadığını; belli bir strateji ve program içinde onun bir rasyonalitesi olduğunu ve olabileceğini somut olarak görelim. Ama önce biraz geçmişe gidelim.)

9 Kasım 2015 Pazartesi

Seçim Sonuçları Analizlerinde Hiç Söz Edilmeyen Belirleyici Güç

Seçim sonuçlarının değerlendirmelerinde görülen temel metodolojik yanlış, onu var olun toplumsal güçlerin mücadelesinin bir fotoğrafı ve sadece biçimlerinden biri olarak ele almak yerine;  o mücadelenin kendisi gibi almaları ve dolayısıyla bütün analizlerini seçim mücadelesinin araçları; yani seçim çalışmaları, üzerinden yapmaları olmaktadır.
Yani örneğin HDP’nin seçim çalışması yapamaması; baskılar vs. bu sonuçların nedeni gibi koyulmaktadır. Elbet bunlar doğrudur. Ama aynı zamanda yanlıştır.
Çünkü bu baskılar; seçim çalışması yapamamanın vs. bizzat kendisi bir sonuçtur ve güçler ilişkisindeki değişimin sonuçlarının bir yansımasıdır.
Soruna böyle yaklaşmamanın sonucu, seçim sonuçlarını belirleyen en esaslı gücün, bu analizlere dâhil edilmemesine yol açmaktadır.
Nedir bu tayin edici güç?
 Bu güç Türk Ordusudur; “Devletçiliğimiz”dir, Genelkurmay’dır; “Sünüfu Devlet”tir; “Askeri Bürokratik Oligarşi”dir.
Dikkat edilirse, seçim sonuçları analizlerinde hiç kimse bu gücü, Orduyu veya Genelkurmayı, bu sonuçları açıklama öğesi olarak kullanmamaktadır.
Bu dolaylı olarak, aynı zamanda seçimlerin vatandaşların özgür iradeleriyle gerçekleştirdiği yalanının yayılmasına da ayrıca soldan bir katkı olur.