19 Nisan 2018 Perşembe

Demokratlar İçin Seçim Stratejisi ve HDP’nin Acil Olarak Yapması Gerekenler



Epey bir süredir politik gelişmelere ilişkin yorumlar yazmıyordum. Bunun nedeni erkene alınacağı belli olan seçimler için bir iki açıklayıcı kitap ya da broşür yazarak ve bu arada ön yoklamalar yaparak bir plan dahilinde hazırlanma çabasıydı.
İşin doğrusu erkene alınacak seçimin Temmuz (Fethullahçılar’ın darbesi bahanesiyle Erdoğan-Ergenekon’un darbesinin yıl dönümü) veya sonbaharda yapılacağını tahmin ediyor ve azalan zamana karşı bir yarış içinde çalışıyordum.
Ancak biz daha bir baskında gafil avlanmamak için hazırlanırken Erdoğan-Ergenekon diktası, elindeki sınırsız olanaklarla, daha da erken davranarak kendisi için en avantajlı ve akıllıca olanı yaptı.
Erdoğan’ın iktidarda kalmak için her şeyi yapmaya hazır olduğunu ve kararlılığını bildiğimizden şaşırmadık.

*
Savaşın birinci kuralı düşmanın istediği zaman ve koşullarda savaşa girmemektir.
Ancak düşman çok güçlü ise, koşulları ve zamanı o belirliyorsa, o zaman kavgadan da kaçılmaz. Ölümüne savaşılır.
Çünkü hiçbir şeyin sonucu önceden belli değildir. Her zaman daima bir belirsizlik payı vardır. Mücadelede asla çıkışsız durumlar yoktur. Yapılması gereken savaşmak, yenilsek bile hiç olmazsa bir örnek, bir mücadele geleneği bırakmaktır.
*
Erdoğan-Ergenekon Diktatörlüğü kendi hedefleri ve çıkarları açısından akıllıca davrandı.
Bu baskın ve gasp ile, hem ekonomideki kötüye gidişin sonuçları iyice ortaya çıkmadan (halka karşı suikast), hem de muhalefeti özellikle de İyi Parti ve bağımsız aday olabilecekleri fiilen saf dışı bırakarak (muhalefete karşı suikast) kendisi için en elverişli koşullar ve zamanda muhalefeti seçime zorladı.
Muhalefet ise birbirinden yanlış hiç de akıllıca olmayan sözlerle diktatörün bu hamlesini karşılamaya çalışıyor.
Bu baskın ve gaspa karşı mücadele edecek, bunu teşhir edecek yerde, her biri “erken seçim hoş gelmiş sefa gelmiş” anlamında tavırlar belirledi ve kendilerini bu gaspı onaylar durumda oy vermeye de angaje ettiler.
Böylece bir tek kurşun bile atmadan, yıpratıcı bir savaşla Erdoğan’ın alabileceği en önemli mevzileri, ona bir tek kurşun bile atmadan hediye ettiler.
Bu durum, muhalefetin Erdoğan-Ergenekon diktatörlüğünün hamleleri karşısında kaybetmeye mahkum olduğunu gösteriyor.
Muhalefet Partileri Erdoğan’ın çelişkilerini ve tutarsızlıklarını sayıp dökerek ona karşı mücadele ettiklerini sanıyorlar.
Bu bir savaş. Bir diktatöre karşı savaş. Düşmana sitem edilmez.
Ancak düşmanının düşman olduğunun bilincinde olmayanlar düşmanın çelişkilerini sayıp dökerek onunla savaşılacağını sanırlar.
*
Yapılan yanlışları, her şeye rağmen yine de en demokratik özlemlilerin destek verdiği ve vereceği, kendimizi en yakın gördüğümüz HDP örneğinde görelim.
İktidarın tutarsızlığı diye sayılanların hiç birisi iktidarın tutarsızlığını göstermez.
Yapılanları onların tutarsızlığı olarak tanımlamak iktidarın niteliği hakkında doğru ve tutarlı bir kavrayıştan uzak olunduğunu gösterir.
Erdoğan’ın niteliğini ve amaçlarını doğu kavramayanlar, onun, dün erken seçim olmayacak derken bugün Haziran’da seçime evet demesini tutarsızlık olarak tanımlarlar.
Aksine Erdoğan son derece tutarlıdır. Onun bir tek amacı vardır. Ne olursa olsun iktidarda kalmak ve demokrasi diye bir şeyin izin tozunu bırakmamak.
Bu amacı açısından kendi içinde son derece tutarlıdır. Savaşta düşmanı yanıltmak, tuzağa düşürmek ve diğer savaş hileleri yapılır. Onun da yaptığı budur. Ancak Erdoğan’ın ülkenin iyiliği veya demokrasi için çalıştığı veya böyle bir amacı olduğu  gibi bir varsayımdan hareket edenler onun bu davranışlarının tutarsız olduğundan söz edebilirler.
Erdoğan’a tutarsızlık eleştirileri aslında zımnen Erdoğan’ı gizli bir olumlama, ona gizli bir destek anlamına gelir.
Erdoğan’ı tutarsızlıkla suçlamanın kendisi muhalefetin bir tutarsızlığıdır.
Bu tutarsızlığın nerelere vardığını somut olarak görelim.
*
Örneğin Sezai Temelli “Erken değil, panik seçim, iktidar acz içinde” diye Twit atmış.
Bu mudur bir demokratın yazması gereken?
Erdoğan’ın davranışını doğru tanımlayacak sıfatlar: “Panik” değil, “Gasp”, “Baskın”dır; “Acz” değil “kararlılık” ve “akıllıca bir hamle”dir.
Aksine Erdoğan’ın bu hamlesini “panik” ve “acz” olarak tanımlamanın kendisi bir gizlenen “panik” ve “acz”ın ifadesidir.
Devrimciler ve demokratlar durumun zorluğunu, karşı tarafın aklını, düşülen zor durumları gizlemezler.
HDP’li parlamenterler moral ve gaz vermeyi akıllarınca politika yapmak sanıyorlar.
Biz bu gasp ve baskın, halka ve parlamenter muhalefete karşı suikast olgusuna karşı “Bu hamleyi boşa çıkarmak, düşmana bu baskını pahalıya mal etmek için ne yapmak gerekir” diye  sorar veya bir cevabımız varsa söylerdik.
Örneğin “Hodri meydan” demezdik.
Ya da kimi HDP’lilerin yaptığı gibi, Erdoğan’dan bir an önce kurtulacağız diye halay çekmezdik.
Bunun erken seçim değil, halka, demokrasiye ve hatta seçimin kendisine karşı bir suikast olduğu noktasında durarak, bir dikta rejiminin kurumsallaşması için yapılmış bir hamle olduğunu söylerdik ve buna karşı mücadeleye çağırırdık.
Çünkü demokrasi fikri ardında, en azından formel olarak, farklı görüş ve pozisyonların eşit şartlarda temsili ve yurttaşların oyunu kazanması vardır. Yani bir demokratın gözetmesi gereken, en farklı görüşlerin, en geniş bir spektrumun, herhangi bir idari veya zamansal veya başka bir engelle karşılaşmadan en azından biçimsel olarak eşit şartlarda yarışması olmalıdır.
Ve tam da buradan hareketle tüm muhalefetin bu anti demokratik karakteri nedeniyle bu baskına, suikaste, gaspa karşı birleşmeye çağırırdık.
“Erken seçim” tabirini bile kullanmaz, böyle kullanmayı bir utanç vesilesi yapmaya çalışırdık.
Seçimin bunca erkene alınmasını bir taktik hamle olarak değil, bu taktiğin hizmet ettiği amaç ve mantık açısından hedefe alıp bu karakteri nedeniyle ona karşı geniş bir ittifak cephesi kurmaya çalışırdık. Ve böyle bir yaklaşım geniş bir hareket alanı sağlardı.
Çünkü erken seçim aynı zamanda hem İyi Parti’nin, hem de bağımsız adayların daha baştan yarış dışı bırakılması anlamına da gelmektedir.
Böylece örneğin en geniş kesimlerin katılabileceği mücadele ve örgütlenme biçimlerinin ne olabileceği üzerine kafa yorardık.
Çünkü en azından halkın yüzde 70’i erken seçime karşı.
İşte böylesine geniş bir kesimin eğilimini dile getirmek ve bu eğilimi örgütleyip mobilize etmenin yollarını aramak varken, iktidarın erken seçim kararını alması bile hiç savaşmadan kabulleniliyor. Muhalefet ve HDP, kendisini iktidarın kavramlarına ve mantığına teslim ediyor.
“Hodri meydan” diyen, erken seçim kanunu meclise geldiğinde ona direnmez, karşı oy vermez, onaylar. “Hodri meydan” sözlerinin kendisi olanı bir seçim olarak tanımlamak ve meşruiyet kazandırmaktır bu gaspa.
 (“Erken Seçim” karşısında bir tek Levent Gültekin doğru bir tanım yaptı ve partilerin hepsinden daha doğru bir tavır aldı. Açıkça “gasptır” dedi. Ve bu gaspa karşı tavır koydu ve onunla mücadele için kendi imkanları ölçüsünde somut bir tavır koydu.)
Tabii bir yandan eken seçime yani gaspa karşı olan yüzde yetmişi nasıl örgütler ve harekete geçirebilirim diye girişimler yapar kafa patlatırken, aynı zamanda parti olarak tüm muhalefet partilerini birleştirecek, rekabet ortamı yerine bu gaspa direnenlerin dayanışmasını güçlendirecek hamleler yapardık. Yani fiilen gaspa karşı bir direniş cephesi kurmaya çalışırdık.
Örneğin İyi Parti’nin, Saadet Partisi’nin idari ve hukuki engeller nedeniyle yarış dışı kalmaması için; idari ve bürokratik engelleri aşması için onlara mecliste birer grup kuracak kadar vekili transfer edeceğimizi, bunun karşılığında hiçbir şey beklemediğimizi ilan ederdik.
Böylece hem Erdoğan’ın hamlesindeki İyi Parti’yi dışarda bırakma hesabı engellenmiş olur hem de en azından adil ve biraz olsun daha demokratik bir seçim için bir cephe kurulması yolunda somut ve örnek bir adım atılmış olurdu.
Böylece aynı zamanda HDP sözde değil, gerçekte bir “Türkiye Partisi” yani Türkiye’de demokrasi mücadelesinin öncüsü bir parti olarak küçük de olsa yol kat etmiş olurdu.
Böyle bir strateji CHP’yi ister istemez daha sol pozisyonlara geçmeye zorlardı. Bu da ister istemez politik atmosferin değişmesine yol açardı.
Onlar bu teklifi kabul eder ya da etmez bu onların bileceği iştir. Bizler doğru olanı yapmalıyız. Ne yazık ki HDP’de böyle yaklaşımların izi ve tozu yok.
*
Bugün Erdoğan’a karşı mücadelenin böylesine başsız ve zayıf olmasının nedeni CHP değlidir, HDP’dir. HDP yanlış politikalar izlemektedir.
CHP’yi eleştirenler aslında farkına varmadan ondan çok şey beklediklerini ifade etmektedirler.
HDP politika yapmayı bilmediği için CHP köpeksiz köyde değneksiz gezmektedir.
Her şeyden önce HDP yakalanacak ana halkayı doğru tanımlamış değildir.
Bugün yakalanacak ana halka, Erdooğan’ın yıkılması, Erdoğan-Ergenekon diktatörlüğünün iktidardan düşürülmesidir.
Barış, ya da başka bir hedef bu ana halkayı, acil görevi ikinci plana atmaktan başka bir anlama gelmez.
Barışa veya ateşkese ulaşmanın yolu da Erdoğan’ın düşürülmesinden geçer.
Ana halkayı, stratejik vuruş yönünü ve yerini böyle tanımladığınız an politikanız da buna göre belirir.
Böyle bir hedef tanımından sonra şöyle beyanatlar verilmez.
Kimse Kürtlerin oyunu çantada keklik görmesin” (Buldan)
Önce kürtlerin birliği” (Buldan)
"Siyasi yasaklı olsam da olmasam da, aday olsam da olmasam da, HDP ve şahsım, cumhurbaşkanlığı seçiminde iddialıyız ve sonucu kesinlikle bizim tutumumuz belirleyecek" (Demirtaş)
Kimse Kürtlerin oyunu çantada keklik görmesin” demek, biz oy vermeyebiliriz veya bize belli tavizler verene oy verebiliriz anlamına da gelir zımnen.
Yani aslında bu fiilen Erdoğan’a kapıyı aralamak, tarafsız kalarak veya oy vererek Erdoğan’ı desteklemeyi bir alternatif olarak ortaya koymak demektir. Kendinize mahkum olduğunu düşündüğünüz muhalefeti sizi tanımaya veya tavizler vermeye zorlamak demektir. yani pazarlık için açığım demektir. demokrat bir politikacı pazarlık yapmaz, kendi amaçları açısından, yani demokrasi açısından her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olur. Bu sözler demokratlara değil, tüccarlara, küçük dükkancılara yakışır.
HDP’nin yapması gereken ise, Erdoğan’a karşı en geniş cepheyi kurmak olmalıdır.
Öte yandan Kürtler üzerindeki baskının ancak demokrasi mücadelesiyle ortadan kakacağı gibi bir stratejiyi, yani Öcalan’ın stratejisi benimseniyorsa, Kürtler öznesiyle değil, demokratlar öznesiyle konuşmak gerekir.
O zaman da örneğin “demokratlar oylarını Erdoğan karşısında en geniş kesimlerin desteğini alıp Erdoğan’ı oradan uzaklaştıracak, savaş ve güvenlik politikalarına teslim olmayacak adayı desteklemelidir” diye konuşmalıdır HDP’li yöneticiler.
Sonucu bizim tutumumuz belirleyecek” değil, “biz Erdoğan’ın dikta rejimine karşı karşı, en geniş cephe için her türlü fedakarlığı ve desteği vermeye hazırız, sonucu diğer muhaliflerin Erdoğan karşıtlığında tutarlı olup olmadığı belirleyecektir” şeklinde olabilir söylenecek sözler ve izlenecek politika..
Bu örnekler, HDP’nin nasıl yanlış bir politika izlediği hakkında bir fikir verir sanırız.
Eğer böyle politika yapmaya devam ederse, bu seçimler HDP için tam bir yenilgi ve fiyasko olmaya adaydır.
Biz yine de her şeye rağmen HDP’yi yine de en yakın gördüğümüzden eleştiri ve önerilerimizi ona yapmaya devam ediyoruz ve edeceğiz.
*
HDP’nin acil olarak yapması gerekenler şunlardır.
1)      Erdoğan’ın oyununu bozmak için Saadet Partisi ve İyi Parti’nin Meclis’te grup kurmalarını sağlamaya bunun için de onlara uğrayacakları haksızlığı engellemeye karşı dayanışma için milletvekili vermeye hazır oluğunu ilan etmek.
2)      Seçimin erkene alınması, bağımsız adayların ortaya çıkmasını engelleyeceği veya neredeyse olanaksız kılacağı için, bağımsız olarak aday olmak isteyeceklere eğer hukuken olanak varsa, parti olarak (Çünkü bir partinin bir tek aday göstereceği türden bir sınırlama fiilen olmayabilir. Kanunlar yapılırken her partinin bir aday göstereceği var sayıldığından formülasyon burada bir delik bırakmış olabilir) aday gösterebileceğini eğer bu yol kapalıysa, örgütünü, taraftarlarını ve sampatizanlarını bağımsız adayları dayanışma için desteklemeye çağıracağını söyleyebilir. Yani şu an seçim için değil, bağımsız adaylara olanak sağlamak için alanlara inmek gerekir. Bu tam da gerçek anlamda seçim için alanlara inmek olurdu.
3)      Tabii bunlara bağlı olarak, bu gaspa veya baskına hayır oyu vereceğini açıklamalıdır.
Bütün bunlar acil olarak HDP’nin yapması gerekenlerdir.
*
Bunlar niçin acil olarak yapılmalıdır?
Seçim üzerine oluşturulan stratejiler, bu seçimin birinci ve ikinci turlarının tamamen farklı mantıklara dayanması gerektiğini anlamamaktadırlar.
Şunu anlamak gerekiyor, taktik olarak birinci turda en yüksek katılımı sağlamak ve en geniş kesimlerin oyunu alabilecek adayın seçilebilmesinin yolunu açmak.
Bunun için adayların partilerin seçimi, dar görüşlülüğü ve tasallutundan kurtulması gerekiyor.
Bunlar için de her eğilime, her zevke, her anlayışa uygun, en farklı eğilimdekileri sandığa götürecek çok ve çeşitli aday olmalıdır.
Çok ve çeşitli aday, ikinci tura en rasyonel ve birleştirici adayın seçilmesi olasılığını arttırır ve ikinci tura kalacak adayı esas olarak partiler değil, halk belirlemiş olur.
İkinci turda ise, Erdoğan karşısında kim varsa ona verilmelidir.
·         Birinci turda olabildiğince çok aday olmalı. Bu adaylar özellikle belli bir partiden değil, tüm farklı kesimlerden en çok oy alabileceklerden gösterilmeye çalışılmalı.
·         Bu aynı zamanda ikinci tura en geniş kesimlerden oy alabilecek en uygun adayın ortaya çıkmasını kolaylaştırır, bu olasılığı arttırır ve bu iş partilerin pazarlıklarıyla değil, seçmenin oyu ile belirlenmiş olur. Bu da Erdoğan’a karşı seçilme şansını arttırır.
·         Dolayısıyla HDP ikinci turda Erdoğan’a karşı olana oy vereceğini şimdiden açıkça ortaya koymalıdır. Bu muhalefet cephesine tıpkı 7 Haziran seçimlerinde, Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” demesi gibi muazzam bir güven ve dinamizm kazandırır. Sinerji yaratır. HDP Erdoğan’a karşı mücadeleyi pazarlık konusu yapmadığını, küçük hesaplar peşinde olmadığını açıkça koymuş olur.
Bunlar HDP’nin acil olarak yapabilecekleri ve yapması gerekenler.
Demir Küçükaydın
19 Nisan 2018 Perşembe
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:

Hiç yorum yok: