Bu referandumda evet ve #HAYIR cepheleri iki farklı strateji
izlediler.
Erdoğan ve evet cephesi aslında bir savunma stratejisi izledi.
Erdoğan ve evetçilerin stratejisi #HAYIR cephesinden insan
kazanmaya; karşı tarafı ikna etmeye; tereddütte bırakmaya; #HAYIR cephesinin
içine “akıncı hücumları” yapmaya yönelik değildi; aksine, kendi etrafına, yani
evetçiler etrafına, aşılmaz duvarlar ve surlar örmeye yönelikti.
Bu aşılmaz surları örmenin iki aracı vardı.
Birisi Erdoğan’ın medya üzerinde kurduğu tekeldi. Bununla #HAYIR
cephesinden gelecek her türlü itiraz ve ikna çabasının, enformasyonun evetçilerin
surlarının içine girmesini engelleyebiliyordu.
Yine de daha sağlam gidebilmek ve tam bir taşlaşma
yaratabilmek için aynı zamanda bir cepheleştirme, hasımlaştırma dolayısıyla
saldırı taktiği izledi.
Buna dün Gazete Duvar’daki
“Referandum
- Büyük resmi görüyorum!” başlıklı
yazısında Ümit Kıvanç şöyle dikkati çekiyor:
“Tayyip Erdoğan
liderliğindeki AKP iktidarının mükemmelen başardığı iş, kadroları ve
kendilerini destekleyen kitle ile başka herkesin her türlü diyaloğunu kesmek
oldu. Özellikle halk önünde tartışabilme imkânını.”
“İki şıklı referandum ortamı, hasımlaşmayı pekiştirmek için idealdi.
Diyaloğu keserek başlattıkları hasımlaşmayı derinleştirme sürecinin bundan
sonra gidebileceği durak kalmadı.”
Burada dile getirilen hasımlaştırmaya Ümit Kıvanç’ın bakmadığı
daha da “büyük resim” içinde bakarsak,
Erdoğan’ın bütün saldırganlığının aslında bir savunma stratejisine hizmet ettiği
görülür.
Özetle, Erdoğan ve evet cephesi saldırgan bir dille ve taktikle savunma savaşı verdi.
Surları kuşatan, yıkmaya çalışan değildi; surları ören,
açılan delikleri tıkayandı.
Saldırganlık, kamplaştırma, cepheleştirme surları örmenin,
açılan delikleri tıkamanın aracıydı.
Bunu kendi açısından başarıyla yaptığı söylenebilir.
Ancak taktik başarılar yanlış bir stratejinin zaaflarını
gidermeye yetmez.
Belki bir küçük muharebeyi kazanmaya yarayabilir ama savaşı
kazanmaya yetmez.
Erdoğan er veya geç bu savaşı kaybedecektir. Çünkü artık
savunmadadır bütün çürümüş uygarlıklar gibi.
*
Buna karşılık #HAYIR cephesi, hiç de saldırgan olmayan; hiç
de surlar örmeye çalışmayan bir taktik güttü.
Ama aslında saldırı inisiyatifini elinde bulunduran taraf
#HAYIR cephesiydi.
Çünkü bu strateji karşı tarafı iknaya, oradan insanları kazanmaya
veya tereddütte bırakmaya yönelikti.
Bunun için de gerilimi değil, diyalogu; duvarlar örmeyi
değil, duvarları yıkmayı hedefliyordu.
#HAYIR cephesi saldırgan olmayan, cepheleştirmeyen, surlar
örmeye değil surları yıkmaya çalışan bir taktik çizgiyle aslında bir saldırı
stratejisi izledi.
#HAYIR’cılar #HAYIR’cıları korumaya değil, Evetçilere veya
tarafsızlara ulaşmaya çalışıyorlardı. Surlara çıkmaya çalışanlar #HAYIRcılardı,
Surların üzerinde savunma yapan, #HAYIRcıları dışta tutmaya çalışanlar ise
evetçiler, yani Erdoğan’dı.
*
Tarihte her kuşatma başarılı olmayabilir.
#HAYIRcıların bu kuşatması başarılı oldu mu, ya da ne ölçüde
başarılı oldu?
Genel bir eğilim olarak tarihte hiçbir surun, duvarın
başarılı olduğu görülmemiştir.
Çin Seddi hiçbir zaman Orta Asya steplerinin göçebelerinin
Çin uygarlığını feth etmelerini engelleyememiştir.
Fransızların Majino hattı, Almanların hareketli tank
birliklerini engelleyememiştir.
İstanbul’un surları Fatih’in ordularını engelleyememiştir.
Berlin Duvarı Sovyetlerin ve doğu Avrupa’nın çöküşünü
engelleyemedi.
Hatta surların yıkılmasının olanaksız olduğu durumlarda
bile, çürüyen uygarlığın içinden kapıları açanlar olmuştur.
“İstanbul’un fethi” aslında böyledir. İstanbul’un kapıları
içinden açılmıştır.
Ancak bu genel eğilime rağmen, elbet şu veya bu kuşatmanın
başarıyla atlatıldığı; hatta kuşatılanların sadece kuşatmayı başarısız kılmakla
kalmayıp, karşı tarafı yenilgiye uğrattığı durumlar da vardır.
Bu referandumda evet ve #HAYIR arasındaki mücadelede sonuç
ne oldu?
Kanımızca anket şirketlerinin aksine veriler savunmanın
başarılı olamadığını gösteriyor.
Çünkü kapıyı açanlar oldu ve her şeye rağmen surların içine
hapsedilemeyen bir kesim de vardı.
Bu iki olgu, Erdoğan’ın stratejisinin başarılı olmasını engellemiş
olmalıdır.
*
Eğer #HAYIR cephesi sırf CHP ve HDP’den ibaret olsaydı.
Erdoğan’ın stratejisi, medya tekeli ve gerilim taktiğiyle başarılı olabilirdi.
Ama bizzat İslamcı ve Türk milliyetçisi cephenin içinden
#HAYIR diyen kesimler çıktı.
Yani bir bakıma Erdoğan’ın ördüğü surlara rağmen kapıları
açanlar çıktı. Bunların #HAYIR mesajları surların içindekilere ulaştı.
Bunlar büyük bir olasılıkla MHP’lilerin yüzde seksenini; AKP’lilerin
yüzde onunu etkiledi.
*
Bir de bütün surların içine kapatma çabalarına rağmen, bir
türlü kapatılamayan şehirli bir kesim de var. Bu kesim takım tutar gibi parti
tutmuyor. Şu veya bu yana ağırlığını koyabiliyor.
Ülkedeki ağırlığı partilerin taşlaşmış kesimlerine göre
küçük olsa da eşit ve dengedeki güçlerin mücadelesinde birden bire güç dengesini
kökten değiştirebiliyor.
Bu kesim hakkında Aljazeera’da
Betül Aydoğan Ünal “16
Nisan’da sonucu ne belirleyecek?” başlıklı yazısında şunları yazıyor:
“16 Nisan
referandumunda, genel seçimlerden farklı olarak tüm ülke tek bir seçim bölgesi
olarak düşünülüyor. Bu da seçmen kitlesinin önemli bölümünü bulunduran
büyükşehirlerin sonucu belirlemede daha etkili olacağı anlamına geliyor. Yerel
ve genel seçimler üzerine yaptığımız çalışmalar gösteriyor ki, bu büyük şehirlerde
partiler arası önemli oranlarda oy geçişleri mevcut. Bu çalışmalar ışığında
referandumda da benzer bir hareketlilik olması beklenebilir.(…)”
“Yerel ve genel
seçimlerde görülen partiler arası geçiş oranları da bir kez daha gösteriyor ki,
Türkiye’de özellikle büyükşehirlerde
önemli oranda hareketli bir seçmen grubu var. 16 Nisan referandumunda bu
hareketli seçmen grubunun nasıl mevzileneceği belirleyici olacaktır.”
Şimdi farklı stratejiler ile bu hareketli ve surların içine
hapsedilemeyen seçmen kitlesinin ilişkisine bakalım.
Kendini surları savunmaya bunun için de cepheleşmeye,
gerilime yönelmiş, saldırgan bir dil kullanan strateji mi, yoksa karşı tarafı
iknaya yönelik, daha yumuşak bir dil kullanan strateji mi bu kesime daha çok
ulaşıp etkileyebilir?
İkincisinin daha fazla etkileme şansı vardır.
Bu kesim zaten başka seslere de açık olduğundan savunma
stratejisi ve ona bağlı gerilim ve cepheleşme, taşlaşma bu kesimin fıtratıyla
bir kan uyuşmazlığı içinde olur.
*
Bunlara eklenecek bir kesim daha var. Sandığa gitmeyenler.
Aynı yazının sonunda bunlara da değiniliyor:
“Son olarak,
referandumun diğer belirleyeni ise sandığa gitmeyecek olan seçmen grubudur.
Partilerin oylanmadığı seçimler olan referandumlarda ve cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde katılım oranlarının genel seçimlere göre nispeten düşük kaldığı
verisiyle birlikte düşünürsek, bu seçmen grubu önemli bir kitleyi işaret
ediyor. Vereceği bir oyun seçimin sonucu üzerinde etkisi olmayacağına inanan
seçmen, sandığa gitmemeyi seçiyor. Daha önceki referandum oylamalarından farklı
olarak, seçmenin gözünde bu referandum öncesinde ‘Evet’ ve ‘Hayır’ seçenekleri
arasında bir tarafın kesinlikle diğerine baskın geleceğine dair bir inanç yok.
Bu da seçmenin vereceği bir oyun etki gücüne daha fazla inanacağı anlamına
geliyor. Bu sebeple hararetli geçen kampanya sürecinin de etkisiyle bu
referandumda daha fazla katılımın olması beklenebilir.”
Durumun böylesine dengede olduğunu ve bizzat Erdoğan’ın da,
#HAYIR cephesinin de, hatta anket şirketlerinin de bu referandumun çok kritik
bir referandum olduğunu kabul etmeleri ve söylemeleri, muhtemelen “nasıl olsa
verdiğim oy sonucu değiştirmeyecektir” diye düşünerek sandığa gitmeyen seçmenin
oyunun belirleyici olabilmeği sonucuna varmasına yol açacaktır büyük olasılıkla.
Bu nedenle bu referanduma katılım tüm tahminlerin ötesinde
çok yüksek olabilir.
Bu durumda elbette #HAYIR eğilimlinin evet eğilimliye göre sandığa
gitme motivasyonu daha yüksek olacaktır.
Çünkü evet çıkarsa Erdoğan yerinde duracaktır, ama #HAYIR
diyen açısından bu çok büyük bir tehlikedir, sistem değişecektir.
Yani Evet’çi köklü bir değişiklik görmemektedir, #HAYIR diyen
için bu hayati ve köklü bir değişikliktir.
Köklü bir değişikliği engelleme sandığa gitmek için daha büyük
bir motivasyon kaynağı olur.
Bu nedenle oyu ile sonucu etkileyebileceğini düşünerek oy
verenlerin büyük oranda #HAYIR diyenler olacağı öngörülebilir.
Bütün bunlar #HAYIR’ın büyük bir farkla önde çıkması
gerektiğini gösteriyor.
Anket şirketleri ise "bıçak sırtında" veya "evet
önde" diyor.
Evet önde de olsa, evet de çıksa gayrı meşrudur, eveti kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz.
#HAYIR!..
Evet önde de olsa, evet de çıksa gayrı meşrudur, eveti kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz.
#HAYIR!..
15 Nisan 2017 Cumartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder