29 Mart 2017 Çarşamba

Erdoğan İtiraf Etti: İbre #HAYIR’dan Yana

Erdoğan dün Samsun’da “toplu açılış türeni görünümlü mitingte” (Diken) şu sözleri ediyor:
“Gençler, 16 Nisan’da ibreyi ‘evet’ten yana döndürmeye var mıyız?”
Daha sonra sözünün nereye gittiğini fark edince  “Sandıkları ‘Evet’le patlatmaya hazır mıyız?” diyerek düzeltmiş.
Bizim için burada önemli olan, bilinçsiz biçimde, kontrolsüz biçimde söylenen sözdür.
Unutmalar, güdük fiiller, dil sürçmeleri, rastlantısal ya da nedensiz değil; nedenleri olan olgulardır.
Erdoğan’ın bu ifadesi, kafasında, ibrenin #HAYIR’dan yana olduğu bilgisinin veya kabulünün bulunduğunu; dikkat etmeden konuştuğunda, kafasındaki bu kabulü farkına varmadan ele verdiğini göstermektedir.

Çıkarsaması ve cümle kuruşu bu bilgiye dayanmaktadır.
Bilgi ibrenin #HAYIR’dan yana olduğudur.
Bu nedenle, sonradan düzeltse de, düzeltilmiş versiyonu kontrollü bir ifade olduğu için Erdoğan’ın kafasındaki gerçeği yansıtmaz, onu gizlemenin aracıdır. Elbet politik bir eleştiride onun bilinçli olarak söylediğini esas alarak öyle bir şeyler söylemek gerekir.
Ama buz burada Erdoğan’ın bu sözlerinin politik bir eleştirisiyle ilgilenmiyoruz.
Bizim için bu bağlamda önemli olan bilinçsizce söylenendir.
Çünkü kafadaki gerçeği yansıtan odur.
Bu söz çok açık olarak ibrenin #HAYIR’dan yana olduğunun itirafıdır.
İbre #HAYIR’dan yanadır ki, “evet’ten yana döndürmeye var mıyız?” diyor.
Erdoğan kendi ağzıyla yakalanmıştır.
Ama bu başka bir şeyi daha gösterir.
Erdoğan artık kontrolünü kaybetmiş bulunuyor.
Kontrolünü kaybetmemiş olsa, böyle bir açık vermez, daha baştan, sonra düzeltmesinde söylediği gibi “evet’le patlatmak”tan söz ederdi.
*
Erdoğan’ın şu ana kadar yaptıkları (Hollanda, Almanya ve Avrupa ile gerginlikler vs.) da fazla bir işe yaramadı büyük bir olasılıkla.
Hatta ilk bakışta getirisi varmış gibi görünse de aksine belli bir tedirginliğe de yol açtığı söylenebilir.
Yurtdışında ilk gün referandumda oy vermede rekor kırılmış olması anlamlıdır ve bu katılım #HAYIR’ın lehine yazılır.
Çünkü bu referandumda Erdoğan ne kadar zorlarsa zorlasın AKP’de ve evetçilerde bir dinamizm görülmemektedir. Dolayısıyla katılımın yüksekliği #HAYIR’ın yüksekliğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Öte yandan Suriye’de de sıkıştı, orada da bir şey yapamaz duruma geldi.
Bütün bu köşeye sıkışmışlık içinde farkına varmadan paniğini açığa vurmaya başladı. “İbreyi evete çevirmek” sözleri gibi bunu ele veren davranışlar yapıyor.
Bunun en açık kanıtı CHP’lilerin #HAYIR çadırına gitmesi.
Çadıra gelmesini CHP’liler politik olarak değerlendirebilirler. Biz burada politik olan yanıyla değil, Erdoğan’ın korkusunu ve paniğini yansıtan yanıyla, psikolojik yanıyla ilgileniyoruz.
Erdoğan’ın çadıra gelmesi, politik olarak, diyelim ki gerginliği yumuşatıcı bulunabilir; ama psikolojik olarak panik içinde bulunduğunu ve kontrolü kaybettiğini gösterir. Elbet politika psikolojik argümanlarla yapılmaz. Ama politika yapanlar, bunu ulu orta söylemeseler de kendi aralarında elbet psikolojik analizler de yaparlar taktiklerini belirlerken. Bu satırlar bu anlamda anlaşılmalıdır.
Erdoğan’ın #HAYIR’cılara terörist ve daha bir sürü şey dedikten sonra onların çadırına gitmesi aynı zamanda bir zayıflık işaretidir.
Hele oradakilerle tartışması ve tartışma esnasında kamerayı kapattırması Erdoğan’ın iyice kontrolü yitirdiğini göstermektedir.
Erdoğan karşısında aynı göz hizasından konuşulmasına alışık olmadığı gibi, böyle bir şeye de imkân sunacak koşullar sunmamaya özel olarak dikkat eder.
Sadece çok baskı altında kaldığı zamanlarda böyle davranışlar gösterir.
Örneğin Gezi direnişi sırasında, hiç istememesine rağmen bizzat kendi saflarından gelen baskı karşısında böyle bir girişimi olmuş ve Gezicilerden bir heyetle müzakereye oturmuştu veya en azından ne dediklerini dinlemeyi kabul etmişti.
Ama o zaman anlatılanlara göre, o buluşma da kendisi için fiyaskoyla bitmiş, sinirlenmiş ve kontrolünü kaybetmişti.
Bütün bu gibi ipuçları Erdoğan’ın yenileceğini gördüğünü ve kontrolü kaybettiğini, zayıflığını açığa vurmaya başladığını gösteriyor.
Önümüzdeki günlerde benzer yeni örnekler görülecektir.
Hem de artan sıklıkla ve artan dozlarda.
*
Ancak köşeye sıkışmış bir kedi gibi son bir hamleyle saldırabilir.
Saldıracağından,” ibreyi evetten yana döndürmek” için her şeyi yapabileceğinden hiç kuşku duymamak gerekir.
Ancak bunu yapabilecek güç ilişkileri varsa yapabilir.
Şu an, dışarıdan görünüşe göre, yok görünüyor.
*
Aslında Erdoğan kendini köşeye sıkıştırdı.
Fakat çapı ve ihtirasları arasındaki muazzam fark onu ister istemez böyle davranmaya zorladı.
Aslında eğer CHP ve sola kalsaydı, bu referandum kaybedilirdi. Kürtler ve Demokratlar (HDP) ile Laikler ve Alevilerin (CHP) gücü #HAYIR’a yetmezdi.
Ama Erdoğan sağı bölmeyi başardı. Yani “Türk milliyetçilerini” ve “Müslümanları” böldü.
Sadece Akşener'ler kampanya yapmadı; Levent Gültekin’ler, Gergerlioğulları da toplantılar yapmaya; sokaklarda bildiriler dağıtmaya başladılar.
Bölünenler ve karşıya itilenler büyük bir çoğunluk olmasa da zaten #HAYIR diyenlerle (HDP ve CHP) birleşince terazinin #HAYIR kefesi ağır basmaya başladı.
Türkiye’nin sağı tek adam diktatörlüğünden yana olanlar ve parlamenter biçimi savunanlar olarak bölündü.
Bu referandum aslında sağın kendi içinde bir kavgası gibi görülebilir.
Erdoğan’ı yenecek olan da bu sağdır.
*
Biraz o nedenle de Erdoğan’ın elinde fazla bir silah bulunmamaktadır.
Erdoğan’ın silahları Türk - Kürt; Müslüman - Laik bölünmesine yönelik; o zaman işe yarayan silahlardı. Türk Milliyetçileri ve Müslümanlardan gelecek eleştiriler karşısında işlevsizdiler.
CHP’nin düşük profilli ve Erdoğan’la söz dalaşına girmeyen stratejisi de bu durumu pekiştirdi ve Erdoğan’ın bazı silahlarını elinden aldı.
Kürt hareketinin de akıllı bir şekilde politika izlemesi de eklenince denge değişti.
Böyle giderse, eğer Erdoğan bir çılgınlık yapacak olanağı bulamazsa, hiç umulmadık bir şekilde yüksek bir #HAYIR bile çıkabilir. Tıpkı 7 Haziran gibi, herkes için sürpriz olacak bir oranda #HAYIR çıkabilir.
*
Bu nedenle birçok çevre ve yazarın yapmaya başladığı gibi #HAYIR’dan sonrasını konuşmaya başlamak da gerekiyor.
İlk iş, OHAL’in kaldırılması ve Erdoğan’ın Beştepe’den ve yasal bir temeli olmayan fiili başkanlıktan uzaklaştırılmasıdır. Orada durduğu sürece bir tehlikedir. Denetimi yoktur çünkü ve elinde kontrol dışı bir aygıt ve organlar bulundurmaktadır.
İlk elde Meclis OHAL’i kaldırmalı; Erdoğan’ı Beştepe’den çıkarıp, Çankaya Köşkü’ne yollamalıdır.
Beştepe sadece büyük, binlerce odası olan bir bina değildir, o devlet içinde devlettir; Erdoğan’ın hayalindeki başkanlık sistemine göre planlanmış bir yapıdır. Anayasal karşılığı olmayan bir devlet yapısına uygun bir yerleşkedir. Referandum aslında devletin Beştepe’deki yapıya uydurulması referandumuydu.
Beştepe, Meclisin kontrolü dışında bir “Paralel Yapı”dır.
Ergenekon gibi, kanunlarla denetlenemeyen; örtülü ödenek ve danışmanlar üzerinden denetimsiz olarak devleti yöneten illegal bir yapıdır.
Bu nedenle Erdoğan’ın oradan çıkartılıp sembolik görevlerine ve o görevlere uygun bir protokol makamı olan Çankaya’ya gönderilmesi ilk hedef olmalıdır.
Bunun için, AKP’nin bölünmesi, MHP’nin bölünmesi ve bunlarla birlikte CHP’nin Parlamentoya tekrar gücünü verecek bir blok oluşturması gerekir.
Referandum sonucu böyle bir sürece başlama vuruşu olur.
*
Burada en büyük sorumluluk HDP’ye düşmektedir.
HDP OHAL’in kaldırılması ve Erdoğan’ın oradan uzaklaştırılmasını hedefe almalıdır.
Burada HDP’nin kararlılığı ve sağlam duruşu çok önemlidir.
#HAYIR çıkması MHP’de ve AKP’deki muhalifleri cesaretlendirecektir.
Bu bölünmeler mecliste, meclis’in tekrar gücü eline almasını sağlayacak bir çoğunluk oluşmasını sağlayabilir.
Erdoğan’ı hedefe alan bir taktik, en geniş kesimleri birleştirebilir.
Erdoğan güç kaybettikçe Ergenekon da güç kaybeder. Bu da Devlet içi dengeleri değiştirir.
Bu Suriye’deki sıkışmayla ve YPG’nin başarılarıyla birleşirse, Erdoğan ve Ergenekon’un etkisizleştiği bir durumda bu sefer Türk devleti tekrar ateşkes stratejisine dönebilir.
Çünkü Türk milliyetçileri giderek, Kürtlere bireysel haklar üzerinden Avrupa benzeri haklar verme noktasına geliyorlar.
Böyle bir durum demokratik muhalefetin daha geniş bir hareket alanı kazanmasına ve güçlenmesine yarayabilir.
Ama demokratik muhalefetin ciddi bir şekilde programını, stratejisini ve örgütsel yapısını değiştirmesi gerekiyor.
Kürt hareketi ise, Kürtlere bireysel hak yetmez, Kürtlüğün tanınması diyor.
Kürt hareketi ve Demokratlar; Kürtlüğün tanınması değil; Türklüğün de tanınmaması ve Türklüğün de bireysel haklar olması stratejisine geçerlerse kendileriyle birlikte Türkleri ve Müslümanları da birer demokrata dönüştürebilirler.
29 Mart 2017 Çarşamba
Demir Küçükaydın


Hiç yorum yok: