22 Eylül 2015 Salı

“Milliyetçilik Yabancı Bir İdeolojidir” O halde “Milli ve Yerli Vekiller” Nasıl Olmalı?

Kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan ırkçılar, başkalarını yabancı veya dış güçlerin ajanı olmakla suçlarlar. Örneğin en son Erdoğan, “1 Kasım'da 550 tane yerli ve milli milletvekili istiyorum” dedi.
Ancak bu suçlamayı yapanların kendilerini tanımladığı milliyetçilik denen şey; yani milli ve yerli olma iddiasının kendisi bizzat bir yabancı icadıdır; “yabancı bir ideoloji”dir. Fransa’dan, Almanya’dan gelmiştir. Eskilerin deyişiyle Frenk imalatıdır.
Bu durumda kendilerini milliyetçi olarak tanımlayanların, başkalarını “milli” ve “yerli” olmamakla suçlamaları; sürekli kıçı görünen keçinin, zıplarken kuyruğu kalkan koyuna “kıçı göründü” diye sataşmasına benzer.
Ya da başka bir deyişle: “Dinime küfreden bari Müslüman olsa.”
Erdoğan’ın ifadesinin gerçek karşılığı şudur: milliyetçileri seçmeyin.
Çünkü milliyetçiliğin kendisi “milli” ve “yerli” değildir.

*
Madem “milli ve yerli” olmaya bakacağız, bakalım milli ve yerli olan ne vardır?
Örneğin devlet düşmanlığı artık neredeyse unutulmuş bir yerli ve milli özelliktir.
Eskiden bu millet devletten ne gelirse gelsin şüpheyle karşılardı; devlet düşmanıydı. Devleti kutsal ve dokunulmaz gösteren her şeye şüpheyle yaklaşırdı.
Deniz Gezmiş niye çok sevilmiştir?
Niye dağlardaki “eşkıya” denen “sosyal isyancılar” çok sevilirdi?
Niçin Çakırcalı için türküler yakılırdı?
Çünkü Devlete baş kaldırmışlardı.
Devleti sevmez, ondan sadece korkardı halk. Ve korktuğu için de korkmayana sevgi ve saygı duyar; onu korurdu.
O halde, yerli ve milli vekillerin gerçekten öyleyseler, devlet düşmanı olması gerekir.
*
Eskiden bu halk, davalarını devletin mahkemelerine taşımazdı; kendi arasında hallederdi. Örneğin Aleviler, kendi cemlerinde, bir suç işleyeni bir tür halk mahkemesinde yargılarlar ve cezalandırırlardı. Buna “Dar” denirdi.
Aslında Sünniler bile mahkemeye gitmekten çekinirlerdi. Bilirlerdi düşmanı oldukları devletin keyfiliğini. “Kadıyı kime şikâyet edeceksin” derlerdi.
Yani bunlar “yerli”, “milli” olan hasletlerdi.
O halde, bugünkü mahkemelerin karşısında, yurttaşların kendi kuracakları mahkemeler kurmaya çalışan vekilleri seçmek gerekir ki “yerli ve milli” olsunlar.
Yani aslında şu özyönetim denen şeyi savunanları; şu merkezi ve bürokratik mekanizmaya karşı olanları seçmek gerekir ki “yerli ve milli” olsunlar.
*
“Yerli ve milli” olacak vekillerin milliyetçi olmamaları gerekir. Hele hele Türk milliyetçisi hiç olmamaları gerekir.
Eskiden şu yabancı ve “gavur icadı” milliyetçilik ve Türk milliyetçiliği ortaya çıkmadan önce, Türk, bir kaba görgüsüz anlamına gelen bir sıfattı.  Türk’ün, dile ya da soya ilişkin bir anlamı bulunmuyordu.
Örneğin, Yakup Kadri, Yaban romanında bunun bir örneğini anlatır. Yabancı ülkelerde çıkan milliyetçiliği almış ve Anadolu’ya getirmiş Türk Milliyetçisi aydınla; yüzde yüz “yerli ve milli” köylünün konuşması buna örnektir.
“–         Biz Türk değiliz ki, beyim.
–         Ya nesiniz?
–         Biz İslamız, Elhamdülillah… O senin dediklerin Haymana’da yaşarlar”
Yani Türklük sadece dışarıdan gelmiş Frenk icadı değildir. Türkçe konuşan köylüler, (Ankara’nın Haymanası’nda iç Anadolu Kürtleri yaşar ve orada Kürtçe konuşulur) Kürtçe konuşanlara, Türk demektedirler, çünkü Türk kaba ve cahil anlamındadır.
O halde, Türk’ü kaba ve cahil anlamında bir sıfat olarak kullanan milletvekilleri seçelim ki tıpkı o iç Anadolu'nun Türkçe konuşan yüzde yüz “yerli ve milli” köylüleri gibi, “yerli ve milli” olsunlar.
*
Eskiden bu milletin İslam’ı da devlet İslamı değildi. Hele Türklük falan, yine yukarıdaki alıntıdan anlaşılacağı gibi, Kavmiyetçilik diye reddedilirdi.
Eskiden insanlar, devlet desteğiyle inşa edilmiş camilerde devletin memuru; devletin kulu, kapıkulu olan imam ve müezzinler yoktu.
Çünkü İslam Allah ve Kul arasına başkasını sokmazdı. Bu nedenle cemaat içinden birini imim olarak benimser ve onun arkasında saf dururdu. Yani imamlar diğer Allah’ın kulları gibiydiler. Allah’ın kullarıydılar. İnsanlar Allah’ın kulları olarak Allah’ın kullarının ardında saf tutarlardı örneğin.
Ama şimdi, devletin kulları, devletin memurlarının ardında saf tutuyorlar. Bu namazlar Allah için değil; devlet için kılınıyor.
Eskiden camiler, bir tür özyönetim organlarıydı, cemaatin sorunlarını tartıştığı ve konuştuğu, sonunda karar bağlayıp uyguladığı. Şimdi ise, devletin daireleridir. Devletin tepesindekilerin hazırladığı, vaaz denen genelgeleri okuyan veya anlatan devlet memurlarına imam denmektedir. Yani camiler şimdi birer özyönetim organı değil, merkezi devletin halkı kontrol altında tutma ve yönetme organlarıdır.
O halde devletin atadığı, devletin kapıkulu imamların arkasında değil; Allah’ın kulu olan; devletten para ve maaş almayan imamların arkasında namaz kılan; devletin maaşlı memuru olan imamların arkasında namaz kılmayı reddeden Müslüman vekiller seçelim ki, “yerli ve milli” olsunlar.
*
Eskiden bu insanlar para için değil, Allah, yani toplum için yaşarlardı. Para için yaşayana hor gözle bakarlardı. “Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz” derlerdi. Bu halkın “yerli ve milli” bir özelliği buydu.
O halde, çok konuşanlara itibar etmeyen; çok malı ve parası olanlara hırsız gözüyle; haram yemiş gözüyle bakan ve onların çaldıklarının hesabını soran vekiller seçelim ki, “yerli ve milli” olsun.
*
Evet, yerli ve Milli vekiller seçelim.
Yerli ve milli olmanın ilk şartı, milliyetçi olmamaktır. Hele hele Türk milliyetçisi olmamaktır.
Milliyetçilik de, Türklük de bir “gavur icadı”dır.
Türkiye adı bile milli ve yerli değildir.
Buranın yerli ve milli adı: Rumeli, yani Roma Ülkesi’dir.
Roma Bizans’tır. Bizans Yunan kültürünün egemen olduğu bir Roma’dır.
Osmanlı sultanı kendine “Sultan’ı Rum”, diyordu. “Yerli ve milli” Osmanlı, kendini Roma İmparatoru olarak görüyordu.
O halde, “yerli ve milli” olarak ülkenin adını Türkiye değil; Rumeli olarak belirleyecek; Okullarda Osmanlı imparatorluğunun bir Türk imparatorluğu olduğunu değil; üçüncü Roma imparatorluğu olduğunu okutacak tarih anlayışını savunacak “yerli ve milli” vekiller seçelim.
*
Bu listeyi herkes bu bakış açısıyla uzatabilir.
22 Eylül 2015 Salı
Demir Küçükaydın



Hiç yorum yok: