10 Eylül 2015 Perşembe

#Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa

Erdoğan’ın şimdiki bütün stratejisi, kendisinin yolsuzluklarına, darbesine, keyfiliğine, yasaları ayaklar altına almasına; kendi geleceği için milyonlarca insanın geleceğini karartmasına yönelik olarak, giderek büyüyen tepkiyi, HDP’ye kanalize etmeye yöneliktir.
Binlerce yıllık tecrübeden süzülmüş Çin savaş sanatı kitapları buna: “merdiveni alıp götürmek için bakışları dama çevirtmek” derler.
Erdoğan’ın elinde, neredeyse basının tamamı olmasına rağmen; devletin mali ve istihbari kaynakları, örtülü ödenekleri MİT’i, polisi, ordusu olmasına rağmen; örtülü ödenekten paralarla örgütlediği MİT destekli serseri çeteleri olmasına rağmen, şu ana kadar yine de amacına ulaşamamıştır.
Halkın hala ifade gücü bulabilen sağduyusu, bunu engellemiştir.

Sadece iki gözlem bile şimdiye kadar başarı kazanamadığını kanıtlar:
Birinci gözlem:
“Şehit Cenazeleri”nde “şehit yakınları”nın sürekli Erdoğan ve bakanlarına yönelik; ölümlerden onları mesul tutan suçlamaları görülmektedir. Bu sesler giderek daha sık ve daha yüksek çıkmaktadır.
İkinci gözlem:
HDP’ye yapılan ve bütünüyle gizli servislerce örgütlenen ve aslında polis desteği ve hoşgörüsünden cesaret almasa, höt denince dağılacak grupların saldırıları, yakmaları ve terörü, her ne olursa olsun normal halktan hala hiçbir destek bulmamıştır. Katılanların resimlerine bakın. Bu ülkenin işinde gücünde insanları yoktur ve en geniş halk kitlelerinin HDP’ye hiç sempati duymayanları bile, bu çetelerden ve saldırılarından uzak durmaktadırlar. Saldırı ve yakmalara katılanlar genellikle başka yerlerden getirilmiş lümpenlerdir.
Bu iki gözlem bile Erdoğan’ın amacına tam olarak ulaşamadığını gösterir.
*
Erdoğan’ın bir diğer bütün stratejisi, halkımızın deyişiyle, “Deliye taşı andırmamak”; “Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmemek” olarak tanımlanabilir.
Erdoğan, halkın “Artık Yeter!”,Edi Bese!” diyerek kendisine yönelmesinden; istifasını istemesinden, istifası için sokakları doldurmasından; ikinci bir Gezi’den, ölümü görmüşçe korkmaktadır.
Erdoğan, kendisinin istifası yönünde bir hareketin oluşmasını engellemeye çalışmaktadır. HDP’ye saldırıların ve onun hedef haline getirilmesinin bir nedeni de budur.
Maalesef bu oyuna HDP ve CHP de gelmektedir. Her ikisi de seçimlere odaklanmış olup, adil bir seçim yapılacağı umutları üzerinden politika yapmaktadırlar. HDP en azından bu umutla kabineye bakan verdi; bakan vererek de bu umudu besledi.
CHP hala bu umutla, Erdoğan’ın istifasını isteyecek yerde, onu serinletecek önerilerle oyalanıyor; “verelim 400’ü yeter ki kanı durdur” diyor.
Farkına varmadan ikisi de Erdoğan’ın oyununa geliyor.
*
HDP’ye yönelik terörün bir işlevi kendisine yönelik tepkiyi başka noktaya kanalize etmek ise;  diğer bir işlevi, HDP’ye saldırılar aracılığıyla HDP’li olmayanları da korkutmak; sesini çıkaramaz duruma getirmek; onlara gözdağı vermektir.
Böylece bugün hala şehit cenazelerinde sesini çıkarabilen ve saldırılardan uzak durabilen insanları sesini çıkaramaz; saldırılardan uzak duramaz duruma getirmektir.
Buna da yine Çinliler “Yüz kişiyi korkutmak için bir kişiyi idam etmek” veya “Maymunu korkutmak için tavuğu öldürmek” stratejisi derler.
Erdoğan’ın HDP’ye saldırılar aracılığıyla, bir yan ürün olarak ve uzun vadedeki hedefi, aynı zamanda, HDP’li olmayan muhalifleri de terörize ederek, ederek kendisine karşı duydukları tepkiyi dile getiremeyecekleri bir boğucu atmosferi egemen kılmaktır.
Bir zamanların Hitler selamı vermeyenlerin cezalandırılması gibi, kendisine biat etmeyen herkes sesini çıkaramaz hale gelecektir.
*
Erdoğan aynı zamanda zamana karşı yarışmaktadır. Ama yanıltmak için acelesi yokmuş gibi yapmaktadır. Yani bir yandan bir an önce iktidarını sağlama bağlamaya çalışmakta, ama diğer yandan muhalefeti kararsız bırakmak için acelesi yokmuş izlenimi vermektedir. Yani zaman kazanmaya çalışmaktadır.
Erdoğan, şimdiye kadarki desteğini 2011’e kadar gelen ekonomideki büyümeye, dayandırmıştı. Bunu ülkenin geleceğini harcayarak yapıyordu ama ne olursa olsun bu ona toplumun alt kesimlerinin sadakatini ve desteğini kazandırmıştı.
Ancak şimdi deniz bitmiş bulunuyor. Ekonomideki kötü gidişin her zaman oylara da dolayısıyla aldığı oy oranlarına yansıyacağını da bilmektedir. Dolar’ın yükselişinin, dış ticaret açığının, büyüyen işsizliğin, düşen büyümenin etkileri insanların günlük yaşamında hissedilip memnuniyetsizlikler kendisine yönelmeden bir an önce başkanlığını oturtması gerekmektedir.
İşte bu noktada, bir yandan zamana karşı yarışırken, diğer yandan da karşı tarafı rehavete düşürme; seçimlere odaklandırma stratejisi izlemektedir. Sanki seçimler yapılacakmış izlenimi vermektedir. Ve başta CHP,  parlamentonun çoğunluğunu oluşturan partileri hareketsiz tutarak zaman kazanmaktadır.
Ama kararsızlıkla geçirilen her an, Erdoğan’ın yeni bir mevzii ele geçirmesine; yeni bir sınırı aşmasına; var olan ve gasp ettiği güce dayanarak yeni güçler ve hareket alanları edinmesine imkân vermektedir.
Erdoğan’ın en büyük dostu ve silahı, kendisine muhalif olanların kararsızlığı ve onun kararlılığını kavramamalarıdır.
O da zaten sistemli olarak bunu da bir savaş stratejisi olarak kullanmaktadır.
Erdoğan kendisi zamana karşı savaşırken, her saniyeyi yeni bir mevzi ele geçirmek olarak için kullanırken; seçimlere odaklanmayı sağlayarak, muhalefetin şimdiden tepkisini göstermesini engellemektedir. Hitler böyle böyle iktidara gelmişti. İlk iktidara geldiğinde gücü çok azdı. Ama bizzat iktidarı gücünü arttırmanın bir aracı olarak kullanmıştı. Onun hakkından Çekoslovakya bile gelebilirdi. Ama Münih’te Hitler’i yatıştırmak için Çekoslovakya peşkeş çekildi. Bu sefer o güçlere dayanarak yeni güçler ve zaferler kazandı. Sonunda öyle mevziler kazanmış ve güçler elde etmişti ki, aslında çok küçük bir güçle ve kayıpla bütün bunlar engellenebilecekken, sonra ondan kurtulabilmek elli milyon insanın hayatına mal olmuştu.
İşte şimdi Erdoğan’ı durdurabilecek olanlar, felç olarak durdukça, Erdoğan böylece zaman kazanarak seçimler yaklaştığında seçimleri de erteleyecek, ama bu sefer muhalefetin kaybettiği mevzilerle buna direnecek gücü kalmayacak; o yeni güçler ele geçirmiş olarak yeni alanları fethe; yeni saldırılara başlayacaktır.
Sanılanın aksine büyük bir olasılıkla Erdoğan seçim yaptırmayacaktır.
Ancak HDP’yi tümüyle oyun dışına itip, seçimlere sokmayabileceği veya HDP’lilerin oy veremeyeceği bir seçimde seçime razı gelir.
Erdoğan ne yaparsa yapsın HDP’yi oyun dışına itemediği sürece tek başına iktidar; dolayısıyla fiili başkanlık; darbesini meşrulaştırması mümkün değildir.
Bu nedenle seçim yaptırmayacaktır. Ama Erdoğan, stratejisi gereği, bu adımı, seçime iyice yaklaşıldığı bir noktada atacaktır.
Bu arada seçim olacağı vaadiyle, muhalefeti kararsız bırakırken, aynı zamanda, saldırılarla, seçimi olanaksız kılacak; Olağanüstü hali meşru gösterecek bir ortamı hazırlamaktadır.
Erdoğan’ın şimdiye kadar yaptıkları yapacaklarının ne olduğun gösterir.
Liberal yazarlar ve CHP tam bir aymazlıkla hala bu oyunu görmek istememektedirler; halkın gözüne kül atmaktadırlar.
*
Peki, bizim stratejimiz ne olmalıdır?
Erdoğan’ın tam tersi.
Zaman kazanma oyununa gelmeme; çatıya bakmama, merdivene sıkı sıkıya sarılma; “taşı anma”; aklımızdan karpuz kabuğunu çıkarmama.
Ve bütün bunları tıpkı Erdoğan gibi zamana karşı yapmak gerekiyor.
O halde yapılacak iş bellidir.
Hemen, derhal, Erdoğan’ın istifasını isteyen; seçime kadar beklemeyen; hareketsiz kalmayan bir hareket başlamalıdır.
Erdoğan’ın kanunsuzlukları karşısında kanunlar çerçevesinde ve kanunlara uyarak; tamamen barışçıl, demokratik araçlarla ama kitlesel bir hareket.
Kitlesellik ancak böyle sağlanabilir. Kitlesel olduğu ölçüde de bunlara bağlı kalır. Çünkü yasallık Erdoğan’ı öldürüyor. Bunu hiç akıldan çıkarmamak gerekir.
Demokrasilerde politik değişiklikler; personel değişiklikleri ille de seçim sandıklarında oylarla olacak diye bir kural yoktur. Aksine bir demokrasi seçilenlerin ve seçenlerin arasında zamanla ortaya çıkan farklılıkları minimumda tutmanın yollarını açık tuttuğu ölçüde demokrasidir.
Bir politikacı yolsuzluk yapmışsa, seçmenlerine ihanet etmiş, onları kandırmış demektir. İstifa eder örneğin.
Ya da savunacağını söylediği politikayı değiştirmişse ve savunmuyorsa veya kendisi seçenlerin görüşleri değişmişse, uygar bir politikacının istifa etmesi gerekir.
Batı demokrasilerinde genellikle böyle yürür iyi kötü bu işler.
Ama Türkiye’de böyle yürümez. Batı’da örneğin, Erdoğan gibi yolsuzluklarla adı anılmış bir politikacı, derhal istifa edip mahkemeyi çıkmayı ister ki adı temizlensin. Şark despotluklarında ise, aynı politikacılar, bunu talep edenleri yaşatmazlar, iktidara dört elle sarılırlar. Çünkü onlar gücünü devletin gücünden alırlar. O güç olmadığı an bir hiç olmaktan öte bir anlamları olmaz. Makamları ve servetleri olmadığı takdirde kimsenin kendilerine selam bile vermeyeceğini bilirler. Erdoğan’ın tüm davranışları da böyledir.
O halde uygarca istifa etmiyorlarsa, istifaya zorlayan kitlesel ve demokratik bir hareket oluşturulabilir.
O halde, demokratik uyanıklık gösterip, Erdoğan’ın oyununa gelmeden, seçime kadar felç olmuş bir durumda bekleyip, zaman ve mevzi yitirmeden; hemen şimdi, Erdoğan’ın istifasını isteyen bir hareket başlaması gerekmektedir.
*
Bir politikacının istifasını istemek, bunu dile getirmek; bunun için örgütlenmek; gösteriler yapmak; insanların çoğunluğunu bu görüşe kazanmak için bu hakları kullanmak, demokratik bir haktır.
Bütün şark despotlukları gibi, Türkiye’de de haklar her ne kadar kâğıt üstünde olsa ve bunların kullanımı merkezi cihazın atadığı memurların iki dudağının arasında olsa da, bu hakkı kullanmaya çalışmak gerekir.
Bu demokratik hakkı kullanarak, hiçbir şekilde seçimi beklemeden, derhal, Erdoğan’ın istifasına yönelik bir halk hareketi yaratmalıyız.
Erdoğan’ın istifası taleplerini bin bir biçimde dile getirmek mümkündür.
Hiçbir şekilde şiddete başvurmadan.
Yollarda ve meydanlarda yürüyerek, oturarak; yatarak;
Bir zamanların “Duran Adam”ı gibi durarak;
Her mesajımıza #Erdoğanİstifa yazarak;
Erdoğan veya bakanları geçerken sırtımızı dönerek;
Açlık veya sakal veya çalışmama grevleri yaparak;
Geceleri balkonlarda tencere çalarak;
Arabalarımızın sileceklerini havaya kaldırıp çalıştırarak, yani sileceklerle hayır diyerek;
Şu an akla gelmeyen bin bir biçimde, halkın geniş yaratıcılığı ile bu protesto ve talep dile getirilebilir. Gerçek bir kitle hareketi yaratılabilir.
Bunun için Gezi hareketini yaratanlar tekrar ayakları üzerine dikilmelidir.
*
Şimdi demokratik haklarını kullanmayanlar; sivil itaatsizlikle direnmeyenler, yarın soluk alacak en küçük bir delik bile bulamayacaklardır.
Bugün HDP’ye yapılanlar, yarın tüm muhalefet edenlere, CHP’ye de yapılacaktır.
Bugün HDP düşmanlığı ile Erdoğan’a en büyük desteği veren; Erdoğan’ın Meclis’i by pas etmesine imkân tanıyan MHP bile bu akıbetten kurtulamayacaktır.
Hatta AK parti içindeki muhalifler bile kurtulamayacaktırlar.
Hitler’in SA faşistlerin temizlediği “Uzun Bıçaklar Gecesi”ni unutmasınlar.
Kristal geceleri yaşadığımız şu günler; aynı zamanda uzun bıçaklar gecelerinin de geleceğini göstermektedir.
Herkese sıra gelecektir.
Erdoğan için geri dönüş yoktur.
O sadece daha ileri giderek konumunu ve iktidarını koruyabilir.
Erdoğan şimdilik sadece taktik bir kaygıyla bütün bunlara, ilk elde de CHP’ye ve diğer demokratlara saldırmamaktadır.
Hitler de öyle yapıyordu.
*
O halde şimdi HDP’yi savunmak, aslında yarın kendimizi savunmaktır.
Bu nedenle şimdi HDP’yi savunmak için HDP’li olmak gerekmiyor.
Bugün HDP’yi savunmazsak, yarın bizi savunacak kimse olmayacaktır.
HDP tamamen yasal çerçevede faaliyetini yürütmesine rağmen, ülkenin milyonlarca oy almış bir partisi olmasına rağmen, Erdoğan kanunları çiğneyerek haklarını kullanmasını engellemektedir.
Yurttaşların can ve mal emniyetini savunmak devletin ve emniyet güçlerinin görevi olmasına rağmen, onlar Erdoğan’ın emirleriyle bu görevlerini yapmamakta, aksine bu hakkın çiğnenmesinin destekçisi olmaktadırlar.
Milletvekillerinin dokunulmazlıkları fiilen çiğnenmekte, sadece yurttaşların değil; halkın seçilmiş temsilcilerinin bile seyahat etme hakkı gasp edilmektedir.
Erdoğan bunlarla da yetinmemekte, HDP’ye ve HDP’li vekillere karşı tüm kanunları ve kanunlarla belirlenmiş hakları çiğneyerek yeni saldırılar hazırlamaktadır.
Bunun ipuçları HDP’yi gizli örgüt olmakla ve halkın huzurunu bozmakla yaptığı suçlamalardır.
Erdoğan’ın hedefi HDP’yi seçime sokmamaktır. Bunu başaramadığı takdirde de seçimleri erteleyecek, bunun için de savaş hali veya olağanüstü hal gibi gerekçelerin ardına gizlenecektir.
Ancak HDP seçime giremediği veya HDP seçmeninin oy veremeyeceği koşullarda seçim yapıldığı takdirde Erdoğan bugünkü başkanlığı gaspını sürdürebilir.
*
Günümüzün en acil sorunu Erdoğan’ın oradan gitmesidir. Bu sivil darbeye karşı, sivil itaatsizlikle, pasif ve kanunlar çerçevesinde direnişle son vermek gerekiyor.
Erdoğan’ın saldırıları karşısında HDP’yi savunmak gerekiyor. Çünkü HDP’yi savunarak aslında kendimizi savunmuş oluruz.
Bu ikili strateji Erdoğan’ın oyununu bozabilir.
Erdoğan’ın darbesine bu yollarla son verilmeden, bir askeri darbe olasılığı da yok edilemez.
Erdoğan’ı seçim sandığında uzaklaştırabileceklerini düşünenler, bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerdir. Çok kıymetli bir zamanı ve konumu yitirmiş olacaklardır: bunu anladıklarında ise artık çok geç olacaktır.
Çünkü Erdoğan kaybedeceği bir seçime asla bir daha girmeyecektir.
Aslında Erdoğan seçim yapılmasını engellemek için bütün taşları da döşemiş bulunuyor.
Seçim sandığında Erdoğan’a haddini bildiririz sahte hayalleriyle oyalanmadan, daha şimdiden, durarak, yürüyerek, yatarak, oturarak, sırtımızı dönerek, yazarak, çizerek, her biçimde Erdoğan’ı istifaya zorlamak üzere davranışa geçelim.
Bugünün en acil sorunu Erdoğan’ın o makamı terk etmesidir.
Milyonlarca insanın geleceği bir tek adamın geleceğine kurban edilemez.
#Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa #Erdoğanİstifa
Demir Küçükaydın
10 Eylül 2015 Perşembe

Hiç yorum yok: