9 Mart 2015 Pazartesi

Birleşik Haziran Hareketi Erdoğan ve AKP’ye Nasıl Hizmet Ediyor?

Birleşik Haziran Hareketi’nin seçim konusundaki tavrını ele aldığımız önceki yazılarımızda onların son duruşmada CHP’yi destekleyen bir tavır içinde olduklarını ve olacaklarını yazmıştık.
Bu yargının pek de yanlış olmadığını şimdiye kadarki gelişmeler gösterdi.
Ama bu yargı eksik, dolayısıyla da yarım doğru, bir anlamda da yanlış.
Çünkü Birleşik Haziran Hareketi, bugünkü tavrıyla nesnel olarak, CHP’ye bile değil; Erdoğan’ın tek adam yönetimi ve diktatörlük planlarına hizmet ediyor.
Normal CHP’liler bile Birleşik Hazirancılardan bin kat daha sağduyulu düşünüyor ve davranıyorlar.
Çünkü onların iflas etmeye mahkûm küçük bir dükkânı yaşatmak gibi bir dertleri yok. Zaten köklü ve büyük bir partileri var ve bu durum onları küçük hesaplardan azade kılıyor. Kendileri açısından normal, sağlıklı düşünen politikacılar olarak HDP’nin yüzde onu aşmasını istiyorlar; hatta bunun için mesajlar bile veriyorlar anlamak isteyenlere.

Birleşik Haziran Hareketi’nden Erdoğan’a hakaretten yargılananlar bile oldu.
Bu olgu, Birleşik Haziran Hareketi’nin destekçilerinin, ondan Erdoğan’ın diktatörlük planlarına karşı mücadelenin bir aracı olarak beklentileri olduğunun bir göstergesidir.
Ama Birleşik Haziran Hareketi izlediği çizgi ile bu beklentilere bile ihanet etmektedir.
Bunu somut olarak görelim.
*
Bütün büyük stratejlerin, Sun Tsu’da Clausewitz’e kadar, bütün savaş teorisyen ve tarihçilerinin savaş sanatının temel kurallarından biri olarak tanımladığı bir ilke vardır: güçlerin en irisini düşmanın en can alıcı yerine yığmak.
Örneğin Hikmet Kıvılcımlı, 68 kuşağının siyasi eğitiminde büyük yeri olan Halk Savaşının Planları adlı kitabında Strateji Güdümü başlığı altında şunları yazar:
“STRATEJİ GÜDÜMÜ NASIL KULLANILIR?
Stratejinin güdümü deyince, onun içinde başlıca dört MOMENT bulunur:
1) "En kesin anda",
2) "Hasmın en yaralanabilir yanına",
3) "Güçlerin en irisini",
4) "Yığınak yapmaktır". (Halk Savaşının Planları, Kıvılcımlı’nın bütün yayınlanmış kitapları şuradan pdf olarak indirilebilir: https://drive.google.com/open?id=0B4WCAkfIVlkyY2gzcnQtWFkzZ3c&authuser=0 )
*
Bu ilkeyi doğa bile, Darwin yasalarıyla, keşfetmiştir. Keskin dişler, pençeler, dikenler hepsi ucu sivri organlardır. Sivri bir uç, büyük bir gücü veya ağırlığı bir noktaya yığmayı sağlar. Canlılar bunu milyonlarca yılda deneme yanılma yoluyla bulmuştur. Bu nedenle, pençeler ya da kesici dişler silindir biçiminde değildir de örneğin koni gibidirler.
Sadece deneme yanılma yoluyla mı? Hayır, maymunun insan oluşu insanı hayvandan ayıran onun alet yapmasıdır denir.
Peki, insanın önceli maymun benzeri canlının (“australopithecus” türleri) ilk yapabildiği alet nedir?
Ucu diğer bir taş veya bir odun vurup kırılarak biraz sivriltilmiş bir taş. Veya ucu biraz sivriltilmiş bir sopa veya dal. Yani insan olma yolundaki maymun benzeri canlıların o basit akıl yürütmeleriyle keşfedebildiği bir kuraldır bu. Bunu görmek çok büyük, gelişmiş bir beyin, bir soyutlama yeteneği bile gerektirmemektedir. Bu gücü bir noktaya yığmak, Kandinsky’nin resimlerinde bol bol görülen, koni veya piramit gibi geometrik şekillere karşılık düşer.
Şimdi gelelim Birleşik Haziran Hareketi’nin, deneme yanılma yoluyla yol alan canlı organizmalar veya taşı kırıp ucunu sivriltmeyi düşünebilen ve beyni bizimkinden birkaç kat küçük olan “australopithecus” kadar bile bir zekâdan yoksun davranışına.
*
Birleşik Haziran Hareketi bugünün en acil sorunlarından birini Erdoğan’ın diktatörlük planları ve AKP’nin anayasayı değiştirecek bir çoğunluğa ulaşması olarak görmese, aşağıda yapacağımız eleştiriler elbette fazla bir anlam taşımaz. Ama böyle görüyor. Hatta ilk başlarda HDP’nin seçimlere girme kararına bile, buna hizmet edeceği için karşı çıkıyorlar; hatta kimileri barajın altında kalıp Erdoğan’ın gerekli çoğunluğu elde etmesini sağlamak için gizli anlaşma yaptıkları gibi komplo teorileriyle konumlarını rasyonalize etmeye çalışıyorlardı.
Şimdi, normal bir ölümlü, eğer başka kaygıları yoksa nasıl düşünür?
·         İlk elde: AKP’nin Anayasayı değiştirecek çoğunluk almasını (367 vekil);
·         İkinci elde: anayasayı değiştirmeyi referanduma götürecek çoğunluk almasını (330 vekil);
·         Üçüncü elde: tek başına iktidarı oluşturacak bir çoğunluk elde etmesini (276 vekil) engellemek için neler yapılabilir sorusunu sorar.
Bunu engellemenin yolu var mıdır diye bakar?
Hemen şunu da görür:
HDP yüzde o barajını aştığı takdirde AKP’nin anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşması, hatta Referanduma gidecek çoğunluğa ulaşması olanaksız olur. Hatta CHP’nin ve MHP’nin performansına bağlı olarak AKP’nin tek başına hükümet kurmasını bile engelleyebilir.
HDP yüzde onu aşabilir mi?
Evet, bu da mümkündür. Çünkü bunun sınırındadır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 9,8 almıştır. Yani ihtiyacı olan yüzde 0,2’dir.
Bu da matematik olarak apaçık bir sonuçtur.
Peki, Birleşik Haziran Hareketi’nin oyu nedir?
Hepsini toplasak yüzde yarım. Yani HDP’nin barajı geçmek için ihtiyacı olan miktar veya ondan fazla.
Şimdi burada normal bir insanın yapacağı çıkarsama çok açıktır. Seçimlerde HDP’ye oyların verilmesini istemek ve garantili olsun diye bunun için çalışmak.
Bu yapıldığında BHH gerçek ağırlığının yüzlerce katı bir etkide bulunmuş olur ülke politikasına da. Bir de böyle ek getirisi de olur. Çünkü güçler dengedeyse, bir tarafa koyulacak küçük bir ağırlık tüm dengeyi değiştirir. Orada bir gram bir ton anlamına gelir.
Peki, böyle bir denge durumunda ağırlığı bir tarafa koymamak ne anlama gelir? Diğer tarafa hizmet anlamına gelir. Koca bir adam küçük bir çocuğu dövüyorsa, tarafsızlık, koca adamın tarafını tutmak anlamına gelir.
*
Bu basit hesabı yapmaktan kaçanlara karşı, tekrar olma bahasına Aslı Aydıntaşbaş’ın bugünkü “Ak Parti’de düşüyor ama...” başlıklı yazısından yine bu konuyla ilgili bölümü aktaralım:
“Bu tabloda Ak Parti açısından Tayyip Erdoğan’ın telaffuz ettiği 400 vekil, zor değil imkânsız. Ak Parti’nin anayasayı kendi kendine değiştirecek 367 milletvekili bulması da mümkün gözükmüyor.
Peki, anayasayı referanduma götürecek 330 milletvekili? Hımmm...
Aslında Haziran 2015 seçimlerinde sonucu ve Türkiye’nin kaderini belirleyecek tek mesele, HDP’nin seçim barajını aşıp aşmaması. Görüştüğüm araştırmacılar, temkinli konuşmakla birlikte, HDP’nin barajı aşması durumunda iktidar partisi milletvekili sayısının 270 ile 295 arasında bir yerde olacağını hesaplıyor.
Yani? Yani 2011’de aldığı 326 vekilin hayli altında bir rakam. Başkanlık için referandum talep etmeye yeterli değil. Onu bırakın, kimi uzmanlara göre yeni hükümet kuracak güvenoyunun (276) bile sınırında...
İyi de, sahi HDP barajı açacak mı ki? Zira aşamazsa, yukarıdaki 5 paragrafı alın çöpe atıp matematiğe yeniden başlamamız gerekir.
Şahsen ben, medyada, muhalif çevrelerde ve gençler arasında esen HDP rüzgârına bakarak, HDP’nin barajı aşacağını tahmin ediyorum. Bir süredir de bu tahminimi yazıyorum.
(Mantığım şu: Selahattin Demirtaş, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 9.8 aldı. O zamandan beri de parti lideri olarak iyi bir performans sergiledi. Akıllıca adaylar ve iyi bir kampanyayla, ha desen barajı aşar.)”
Her şey bu kadar açık ve net.
Aslı Aydıntaşbaş tek kişi olduğu için, bir örgüt ve gücü temsil etmediği için, gözlem aktarıyor ama aynı zamanda kişi olarak desteğini HDP’den yana koyuyor.
BHH ise bir gücü temsil ettiğinden, Aydıntaşbaş’ın gözlem olarak aktardığı yerde şöyle diyebilir ve demelidir: “Bizim oyumuz binde yarım civarındadır, biz HDP’ye oy vereceğiz ve verilmesini isteyeceğiz, HDP’nin baraj sorunu yoktur.”
Bu kadar basit. İlkokula gider dört işlem bilen her çocuğun yapabileceği bir hesaptır bu.
Ama BHH bunu demiyor, diyemiyor.
*
Şimdi Strateji güdümünün kurallarını tekrar hatırlayalım:
En kesin an: Seçimler
En yaralanabilir yer: Yüzde on barajı
Güçlerin en irisi: Birleşik Haziran Hareketi’nin tüm üye ve bileşenlerinin ve etkileyebildiklerinin oyları ve bu alandaki tüm güçleri
Yığınak yapmak: bu hedefte yoğunlaştırmak.
Bunu şöyle de ifade edebiliriz: BHH’nın kendi hedefleri bakımından yapması gereken: Seçimlerde HDP’nin yüzde on barajını aşması için tüm güçleri varını yoğunu ortaya koymaktır. AKP’nin planları, Erdoğan’ın diktatörlüğü böyle engellenebilir.
Bu kadar basit.
Bu basit çıkarımı yapmamak, son bildiride olduğu gibi top çevirmek ne anlama gelir?
Fiilen ve nesnel olarak Erdoğan ve AKP’ye hizmettir.
Bu da matematik sonuçtur.
Doğal seleksiyonun deneme yanılma yoluyla, beyni bugünkü insanın beyninin yarısından az olan “australopithecus”un o kıt aklıyla ve savaş sanatının bütün teorisyenlerinin bulduğu kurala göre tıpkı bir pençenin, dişin; bir taş balta ya da mızrağın ucunun sivri olması gibi, bu noktaya güç yığıldığında planları engellemek ve hedefe ulaşmak neredeyse kesindir.
Ve bunun için yapacak çok fazla bir şeye de gerek yoktur. 9,8 almıştır. Sınırdadır. Haziran Hareketi’nin özü de ÖDP ve TKP’lerdir. Bunların alabileceği maksimum oy da binde beştir. Ama bu binde beş, HDP’nin yüzde on barajını aşması için yeter de artar bile.
Her şey bu kadar açıkken, bırakalım “australopithecus”u bir yana; bir şempanze bile şu çıkarımı yapabilecekken Birleşik Haziran Hareketi’nin arkasındaki “derin Hazirancılar” bu çıkarsamayı yapamıyorlar.
Şöyle demiyorlar bir türlü:
“Şu yüzde 0,5’i HDP’nin kefesine koyduğumuzda, AKP’nin bütün planlarını çökertebileceğimize göre, şimdiden HDP’ye oy verilmesini istemeliyiz. Bu noktada HDP’nin neyin partisi olduğu önemli değildir. Kürt feodallerinin partisi mi, Kürt burjuvalarının partisi mi bu önemsizdir. Bu noktada ilk hedef AKP’nin barajı aşmasını engellemek olmalıdır.”
Bunları söylemediği an, Haziran Hareketi kendine ne derse desin, fiilen HDP’nin yüzde onun altında kalması için çalışıyor demektir. Dolayısıyla Erdoğan’ın nesnel bir müttefikidir ve onun amaçlarına hizmet etmektedir.
Peki, bunu neden akıl edemiyor o Haziran Hareketi’nin arkasındaki bunca yıldır politikada kaşarlanmış olanlar? O.M.’ler, M.Ç.ler, A.G.’ler?
Akıllarını peynir ekmekle mi yediler de böyle bir davranış gösteremiyorlar?
*
Düşünün normal CHP’liler bile bunu akıl edebiliyorlar. Örneğin CHP’lilerin ortak aklı olan Cumhuriyet gazetesini alalım.
Bu gazete bile, CHP’li seçmenin demokrasiyi dikkate alanlarına şu mesajı vermeye çalışıyor: Bu seçimde HDP’ye oy vererek onun yüzde onu aşmasını sağlamak gerekir. En önemli iki yazarından görelim.
Örneğin Cüneyt Arcayürek “HDP Gerçeği..” başlıklı yazısında şöyle diyor:
“bu seçimde HDP’nin barajı aşarak Meclis’e girmesinde olası sonuçlar dikkate alındığında, -biz- seçmenlerin geleceğimizi özenle düşünerek oy kullanmamızda sayısız ulusal yarar var.”
Hikmet Çetinkaya da “HDP Barajı geçerse!...” başlıklı yazısında söyle diyor:
“HDP yüzde 10 barajını aşıp Meclis’e girerse Türkiye’nin partisi olur, özellikle Ege’de oylarını artırıp 50-60 milletvekili çıkarır.
HDP barajı aşamazsa, seçim sistemi yüzünden kazanabileceği tüm milletvekilliklerini AKP’ye kaptırır.
Böylece AKP
 “muradına erer”, başkanlık anayasasını Cüneyt Arcayürek’in yazdığı gibi Meclis’ten geçirir... (…)
Onun için HDP’ye gereksinimimiz var siyasette, karanlıktan aydınlığa çıkmak için..” diye de yazısını bitiriyor.
Bu yazılarda normal “Devlet Aklı”, normal CHP’liye bir şekilde HDP’nin barajı aşmasına yardımcı olalım demiş oluyor.
*
Düşünün solculukla ilgisi olmayan CHP’liler bile bu basit hesabı yapıp, sadece bu basit hesap nedeniyle bile HDP’nin barajı geçmesinin öneminden söz ederek, Kürt alerjisi olan CHP’li seçmenleri karşıya alma, hatta MHP’ye kaptırma pahasına, böyle yazılar yazma gereğini görüyorlarsa, Birleşik Haziran Hareketi gibi kendine sosyalist (ve hatta Marksist) diyen örgütlerin birliğinin böyle bir çıkarsamayı yapmaması ve yapamaması ne anlama gelir?
Bu soruyu sormak gerekiyor.
Bu soruyu özellikle Birleşik Haziran Hareketi’ni destekleyen; onun etrafında örgütlenmiş, gerçekten demokratik özlemleri olan; Erdoğan’ın anayasayı değiştirecek bir çoğunluk elde etmesini acil bir tehlike olarak gören bütün Haziran Hareketi Taraftarlarının kendine sorması gerekiyor.
*
Bunun iki nedeni olabilir.
Kürtlere ve HDP’ye duyulan egemen ulus olmaktan gelen dışa açıkça vurulamayan düşmanlık, güvensizlik, küçük ve hor görme, rakip görme gibi düşünce ve duygular.
Bunların bir payı olduğu inkâr edilemez.
Örneğin önce yazdığımız yazılara sosyal medyada Birleşik Haziran Hareketi’ni destekleyenlerin yaptıkları yorumlar bile bunu gösterir. Örneğin, “Dengir Fırat gibi burjuvalar veya feodal ağalar HDP’de” gibi laflar ediyorlar. “HDP Erdoğan’la anlaştı. Barajın altında kalacağını bile bile seçimlere giriyor. Erdoğan’a anayasayı değiştirecek çoğunluğu veriyor” gibi hiçbir kanıtı ve mantıki dayanağı olmayan itirazlar yazıyorlar, hakaret etmeyenleri.
Bunlar egemen ulus milliyetçiliğidir ve Haziran Hareketi içinde epeyce vardırlar.
Ama onun destekçisi olan birçokları da bu gibilerinden rahatsızdır. Haziran Hareketi’nin HDP’yi desteklemesi gerektiğini düşünmektedirler veya bunu açıkça ifade edemeyip kendisi HDP’ye oy verecek epey Haziran Hareketi destekçisi de vardır.
Buna rağmen neden böyle bir karar çıkmıyor?
Kanımızca esas sorun şudur.
Marks’ın “proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek birşeyi yoktur” sözleri sadece mülkiyeti içermez, anlamı ve kapsamı çok daha derindir.
Çünkü kaybedecek şeyler sadece üretim araçları vs. değildir. Bir toplumsal konum, manevi doyum sağlayan bir yer; hayatına anlam verecek bir örgüt; bir arkadaş çevresi, bir ilişki de kaybedecek bir şeydir.
Birleşik Haziran Hareketi içinde suyun başını tutmuş etkili pozisyonlardaki kimileri, HDP’nin yükselişi ve demokratik radikal mücadeleyi giderek tüm alanlarda kapsaması ve yayılması karşısında kendi küçük dükkânlarını korumak; bu gelişmeyi durdurmak istiyorlar.
Bunlar insani kaygılar veya zaaflar olabilir. Kişisel düzeyde bu anlaşılabilir. Ama politik düzeyde burada bir toplumun geleceğini birkaç eski ağır ağabeyin insani zaaflarına veya kaygılarına kurban etmek yanlıştır.
Böylece kendi dar çıkarlarını, bir ilan edilmiş hedeflerin ve buna uygun politikanın gereklerinin yerine geçiriyorlar. Ama bunu ustaca gizlemeyi de biliyorlar. Bunu yaparken de insanların siyasi naifliklerinden, bir örgüt ve dayanışma arayışlarından, “sol” çocukluklarından ve egemen ulus milliyetçiliğinden yararlanıyorlar.

*
Buradan Haziran Hareki’ni destekleyen ve kaybedecek küçük dükkânı olmayan normal insanlara bir kez daha çağrı yapıyoruz.
Birleşik Haziran Hareketi’ni derhal olağanüstü toplantıya çağırıp, seçimlerde HDP’ye oy verilmesi ve bunun için çağrı yapılması; bunun hiç ikirciksiz bir biçimde ilan edilmesi için girişim başlatınız.
Bunu yapmadığınız takdirde sadece insanların yüzüne bakamayacak durumda olmayacaksınız. Ama bu ülkede yaşayan insanların kaderini olumsuz yönde etkileyeceksiniz. Bunun vebali büyüktür. Bunu kaldıramazsınız.
Tekrar ediyoruz. BHH derhal tekrar toplanmalı; kararını gözden geçirmeli ve hiç ikirciksiz, bu seçimlerde HDP’nin yüzde on barajını aşması için ona oy verilmesi ve bunun için tüm güçlerin seferber edilmesi çağrısı yapmalıdır.
Eğer tepedekiler bunu yapmıyorsa, bunu engelliyor, yokuşa sürüyorsa, açık bildirilerle Haziran Harekti’nden ayrıldığınızı veya onun bugünkü seçimlere ilişkin tavrını benimsemeyip protesto ettiğinizi ifade etmelisiniz. Böylece vereceği zararı minimuma indirmeli ve ona ortak olmamalısınız.
*
Dikkat edilirse bu yazımızda HDP’nin karakteri vs. gibi konulara girmedik bile. Konuyu sadece son derece basit bir Matematik hesabı olarak ele aldık.
Böyle alınca bile yapılanın nasıl bir AKP destekçiliği olduğunu gösterdik.
Kaldı ki HDP bugünün Türkiye’sinde en demokratik programı olan partidir. Böyle bir durumda, yüzde on barajı vs. gibi tartışmalar olmasa bile HDP’ye oy verilmesini istemesi gerekir BHH’nın.
Bir de BHH’nin son bildirisinde olduğu gibi seçimlerde tavır konusunda top çevirenler var. Onlara da Lenin cevap versin:
"Geniş kitlelerin bütün yanılsamaları ve eksiklikleriyle de olsa seçimler dolayısıyla siyasallaştığı bir ortamda seçimlere dönük somut bir politika önermemek, devrimci lafızlarla terk-i siyaset eylemekten başka bir şey değil. Siz isteseniz de istemeseniz de, katılsanız da katılmasanız da mevcut koşullarda seçimler insanların siyaset tartıştığı ve saflaştığı dönemler. Emekçi ve ezilenlerin büyük çoğunluğu (yanılsamalarla da olsa) seçimleri anlamlı bir siyasal mecra olarak görürken seçimler sanki yokmuş gibi davranmak, seçimi “devrimci amaçlarla kullanmak” adına somut bir politika geliştirmemek (abç), kitlelerin bilinç ve siyasallaşma düzeyini es geçmek anlamını taşıyor."(Lenin, “Sol” Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı”)
Demir Küçükaydın
09 Mart 2015 Pazartesi
Yazıları e-posta ile otomatik olarak almak isterseniz şu adrese boş bir e-mail yollayınız.
Twitter:
Bloglar:
Kitapları İndirmek İçin:
Videolar:






Hiç yorum yok: