27 Temmuz 2014 Pazar

Kara Delik

Herhangi bir gidişin (prosesin, sürecin) sonuçlarının kendini ortaya çıkaran koşullar ve nedenler üzerindeki karşı etkisinin incelenmesi diyalektiğin özüdür. Ama bunun için de öncelikle evrenin bir şeyler toplamı değil bir süreçler karmaşası olduğuna dair bir kavrayış gereklidir.
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi ve fiili bir başkanlık sistemine geçişini veya bu seçimlerin olası sonuçlarını da bu yöntemle ele almak gerekir.
Elbette Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, bir kişinin yerine başka bir kişinin gelmesi; aslında çok farklı olmayanlar arasındaki bir değişim olarak görülebilir. Gerçekten de Gül veya İhsanoğlu, dünyaya bakışları Erdoğan’dan çok farklı kişiler değildirler.
Ancak bu seçim kişilerin değil de farklı iki yapının; dolayısıyla bu yapılara ilişkin politikaların seçimidir.
Böyle bir durumda, ezilenlerin seçime adayların kişilikleri ve eğilimleri olarak değil, onların temsil ettiği veya hedeflediği yapılardan hangisi bana daha geniş hareket olanakları sağlar diye bakması gerekir.

Güçleri eşit veya birbirine yakın güçlerin arasındaki bir çatışmada, bu güçlerin ağırlıklarını arttırmak için ezilenlerle kısmi uzlaşmaya daha çok ihtiyaç duyacakları açıktır. İki kefesinde de eşit ağırlıklar bulunan bir terazide bir tarafa koyulabilecek küçük bir ağırlık bütün dengeyi alt üst edebilir. Ama bir taraf zaten yeterince ağırsa, o küçük ağırlığa ihtiyacı olmaz.
Diğer rakiplerini ezmiş tek bir güçle savaşmak her zaman daha zordur. Bu nedenle, Erdoğan’ın hedeflediği ve açıkça savunduğu tüm gücün bir tek elde toplandığı sistem, ezilenler açısından (ki bu ezilenler, ezilen ulus, sınıf, cins, din vs. fark etmez) daha az bir hareket alanı anlamına gelir. Bu nedenle rakibin kim olduğuna bile bakmadan, Erdoğan’ın karşısındaki adaya oy vermek gerekmektedir.
Oy vermeme tavrı ise, her durumda Erdoğan’ın temsil ettiği ve avunduğu politikaya oy vermek anlamına gelmektedir.
Ancak bu olayın statik yanıdır. Şeyler ya da Yapılar olarak ele alınması bağlamında bir çözümlemedir.
Bir de olayın dinamik ya da diyalektik olarak; yani süreç, gidiş, proses olarak ele alınması gerekir.
Erdoğan’ın seçilme ve seçilmeme olasılıkları birbirine son derece zıt sonuçlar verecek dinamikleri harekete geçirir.
Seçilmeme durumunu göz önüne alalım. İlk turda oyların yüzde elli birini almaması Demirtaş’ın yüzde onu aşmasıyla bağıntılıdır. Çünkü “yaşam tarzı” nedeniyle baskı altında olanların ve Alevilerin boykot etmesi ve Demirtaş’a oy vermemesi aynı zamanda katılım oranında düşme ve Erdoğan’ın ilk turda seçilmesi anlamına da gelir.
İlk turda seçilmiş bir Erdoğan, hedeflerine daha pervasızıca yönelecek, karşı taraf da aynı biçimde daha dağılmış ve morali çökmüş bir durumda olacaktır.
Ama ilk turda seçilememe, Demirtaş’ın yüzde on aşması, bu sefer de tam tersi dinamikleri harekete geçirir. Erdoğan cephesinde dağılma ve tereddütler artar, Erdoğan’ın müttefikleri gayrı memnuniyetlerini dışa vurmaya; gemiyi terk etmeye başlayabilir. Bunlar kendini besleyen bir süreci tetikleyebilir.
Öte yandan Demirtaş’ın yüzde onu aşması, birden bire ezilenlere belli bir moral verir. Bu güne kadar bütün deneyler göstermiştir ki, ezilenlerin kazandığı zaferler küçük de olsa demokratik denebilecek değişiklikleri tetiklemiştir. Örneğin Kürt özgürlük hareketi tecrit edilememiş, legal alanda zaferler kazanmış; bunları Zap, Dağlıca gibi askeri başarılarla desteklemiş ve böylece Devlet içindeki İnkârcı politikaları çıkışsızlık olarak gören ve Özel Savaş Dairesine karşı güçlerin inisiyatif göstermelerinin; AKP’nin görüşmelere mecbur kalmasının koşullarını yaratmıştır.
Benzer şekilde Özgürlük Hareketi, şimdi bir yanda Rojava’da İŞİD’e karşı direnirken ve zaferler kazanırken; Türkiye seçimlerinde yüzde on barajını aşarsa; iktidarda kim olursa olsun onu Kürt hareketiyle müzakereye, tavizler vermeye zorlar. Bu da demokratik güçlere daha geniş bir hareket alanı demektir.
Aynı dinamik burada da kalmaz, birinci turda yarıdan bir fazlayı geçememe ikinci turda seçilememe olasılığını arttırır. Havayı değiştirir çünkü önce. Güçlerin moral durumları değişir. Kendini birinci turda kazanmaya hazırlamış bir güç bunu başaramayınca bu her iki tarafa da bir başarısızlık olarak görünür.
İkinci turda seçilememe durumu da olabilir. CHP, İhsanoğlu gibi bir adayı göstererek, AKP’yi destekleyip de Erdoğan’ın politikalarını riskli bulan veya memnun olmayanlara da bu protestolarını ifade edecek bir alternatif sunmaktadır. Bir bakıma Demirtaş’ın, Alevilere ve “yaşam tarzı” gayrimemnunlarına protestolarını dışa vurmaları için bir olanak sunması gibi; Erdoğan’ın politikalarını ve tek adamlığını riskli gören AKP’lilerin gayrı memnunluklarına bunu dışa vurmaları için bir olanak sunmuştur.
Bu durumda Erdoğan seçilemediğinde, birden bire hızlı düşüşü başlayabilir. Çünkü Erdoğan, bugünkü gücünü, iktidar gücüne borçludur. İhaleleri, devletin muazzam kaynak ve olanaklarını kullanmasa etrafında kaderini Erdoğan’ın kaderine bağlamış bir domuz topu oluşturmasa, böyle ayakta kalamazdı.
Ama bu gibi durumlarda ikbal de düşüş de aynı hızla olur. Erdoğan’ın seçimi kaybedişi müthiş bir türbülansa yol açar. AKP iktidarda kalmaya devam edebilir ama aynı zamanda tüm güçlerin yeniden bir dizilişi sürecini de tetikleyebilir. Bu da ezilenler bakımından her zaman iyidir.
Şimdi bir de tersi durumu göz önüne alalım. Zaten esas tehlike de bu noktadadır ve bu yazı da bu tehlikeye dikkati çekmek içindir.
Erdoğan’ın birinci turda seçilmesi, aynı zamanda “yaşam tarzı” gayrımemnunları ve Alevilerin protesto için seçim sandıklarına gitmemesi; Demirtaş’tan uzak durması anlamına gelir. Bu da bir daha böyle elverişli koşulların olması çok zayıf bir olasılık olduğundan; Kürt Özgürlük hareketi ve demokratik hareketin böylesi elverişli koşullarda bile yüzde onu aşamaması; bu sefer Kürt Özgürlük hareketi ve demokratik kesimlerde tam bir moral bozukluğu ve dağılış anlamına gelecektir.
Ama bu aynı zamanda Erdoğan’ın büyük bir olasılıkla birinci turda seçilmesi demektir. Erdoğan’ın birinci turda seçilmesi ise (aynı sonuçlar elbet ikinci turda kazanma için de geçerli olur) Erdoğan ve cephesi için muazzam bir moral üstünlük olacağı gibi; muazzam bir gücün bir tek kişinin elinde birikmesi anlamına gelecektir.
Ama süreç burada kalmaz, bu güç daha büyük bir güç açlığını da beraberinde getirir.
Yani tıpkı bir kara deliğin oluşumu gibi bir durum yaratır.
Kara delikler muazzam çekim güçleriyle çevrelerindeki tüm maddeyi yutarlar, ama yuttukça daha büyük bir çekim gücünü ulaşıp, olay ufuklarını da büyütürler. Böylece daha büyük bir “açlık” duyarlar ve bu açlığı doyuracak; daha çok maddeyi yutacak bir güce ulaşırlar.
Böylece büyücek bir yıldızın patlamasıyla oluşmuş bir kara delik, milyonlarca hatta milyarlarca yıldızın kütlesine ulaşabilir. Galaksilerin merkezinde böyle büyük karar delikler bulunduğu gözlemlenmektedir.
Hitler ilk iktidara geldiğinde çok büyük bir gücü yoktu. Ama iktidarın gücü ve kazandığı zaferin morali ona bizzat tüm rakip güçleri ezebilecek bir güç sundu. Milyonlarca insanın ölümüne giden yola böyle girildi.
Kimileri Erdoğan’ın kazanmasını basit bir kişi değişimi, cumhurbaşkanlığına başka birinin geçmesi gibi görüyorlar. Durumun bu kadar basit olmadığı; bir yapısal farklılığın söz konusu olması bir yana bırakılsa bile; aynı zamanda farklı sonuçların harekete geçireceği dinamikler de çok farklıdır.
Seçimi kazanmış bir Erdoğan bugünkünden daha büyük bir güç ve iktidar açlığı içine girecektir. Ve bu açlığı doyuracak ve daha büyük bir açlığa yol açacak daha büyük güç elde edecektir.
Buradan Kürtlere sesleniyorum.
Oylarınızı Demirtaş’a verin. Eğer işler ikinci tura kalırsa İhsanoğlu’na verin. Erdoğan gücüne güç kattığında sözde müzakereye devam etmek bir yana, müzakereleri de kesip Özgürlük Hareketine karşı savaş başlatacaktır. Bu gücü arttığı için daha büyük bir güç açlığı içine girecektir. Erdoğan’ın ilk hedefi, Kürt özgürlük hareketini ezmeye yönelmek olacaktır. Çünkü karşısında kendisine direnebilecek tek güç o kalacaktır.
Buradan “Hayat tarzı” gayrı memnunlarına ve Alevilere sesleniyorum.
İstediğiniz kadar Kürtlere gıcık kapın, istediğiniz kadar Demirtaş’ı beğenmeyin. Burada söz konusu olan, kişileri veya adayları beğenip beğenmeme değildir. Başka bir yapı ve bambaşka bir dinamiğin harekete geçirilmesi sorunudur. Yine de oyunuzu ona verin. Hem protestonuzu dile getirmiş hem de kendi özlemlerinize daha denk düşen bir adaya oy vermiş olursunuz. Ama daha önemlisi, Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini engellemiş olursunuz. Güçlerin en irisini rakibin en yaralanabilir yerine yığmak her savaşın temel kuralıdır. Şu an Erdoğan’ın ilk turta seçilememesi esas yakalanacak ana halkadır. Herkes farklı hedefler ve niyetlerle de davransa bu hedefe kilitlenmek gerekmektedir en kısa vadede.
İşçi arkadaşlar, sizlere sesleniyorum.
Erdoğan’ın iktidarı döneminde doğrudan veya dolaylı olarak maddi yaşam düzeyinizde belli iyileşmeler olmuştur veya olabilirdi. Bütün bunların çok daha iyisinin olabileceğine ilişkin eleştirimizi bir yana koysak bile, Erdoğan’ın sizin bu desteğinizi, anti demokratik ve mutlak bir güç birikiminin aracı yapmasına müsaade etmeyin. Bunun ilk kurbanları sizler olacaksınız. Çünkü artık ekonominin son on yoldaki istisnai elverişli koşulları yoktur. Erdoğan bu olanakları har vurup harman savurmuş; gerçek bir üretim artışı; sosyal ve siyasi haklarda bir iyileşme ve demokratikleşme yapmamıştır. Şimdi verdiklerinin diyetini alacaktır. Ve bu diyeti ilk ödeyenler sizler olacaksınız.
Eğer Erdoğan’ın ve partisinin karşısında kedisine eşit veya yakın güçte başka güçler de olursa sizin hareket alanınız genişleyebilir ve bu günkü durumu en azından olsun koruyabilirsiniz.
Bu nedenle, gönlünüz Erdoğan’dan yana olsa bile ona oy vermeyin ve onu frenleyin.
Gücüne güç kattığında daha büyük bir güç açlığı içine girecek bir kara deliğin oluşmasına imkân vermeyin.
27 Temmuz 2014 Pazar
Yazıları e-posta ile otomatik olarak almak isterseniz şu adrese boş bir e-mail yollayınız.
Twitter:
Bloglar:
Kitapları İndirmek İçin:
Videolar:



Hiç yorum yok: