11 Nisan 2014 Cuma

Demokrasi Nedir? Bir Anlayamamaya Çalışma Denemesi (1)

Bir iki gün önce “Radikal Demokratik Bir Hareketin Oluşabilmesinin Sorunları ve Bir Öneri” başlıklı yazımıza yankı veren, “T.C. Vatandaşı” rumuzlu bir okur “Ne demektir Demokrasi? Demokrasiden ne anlamalıyız?” diye sormuş?
Bu soruyu vesile ederek demokrasinin ne olduğunu anlamaya çalışalım.
Ama “bir şeyi anlamanın en iyi yolu önce onu anlayamamakla işe başlamaktır” diye bir söz, hatta bir metodolojik ilke vardır.
Bu nedenle önce anlayamamaya çalışalım.
Tabii biz demokrasinin ne olduğunu anlamaktan söz ederken, bundan onun sosyolojik olarak ne olduğunu anlamayı anlıyoruz. Amacımız bir bakıma sosyolojik bir demokrasi tanımına veya kavramına ulaşmaktır.
Tabii bizim Sosyoloji’den anladığımız Marksizm olduğundan ve bilinen bütün sosyolojilerin bilim değil, ideolojiler olduğunu düşündüğümüzden, sosyolojik olarak Demokrasinin ne olduğunu anlamaya çalışmak; Marksist bir demokrasi teorisine ulaşma çabası olarak da tanımlanabilir.

*
Demokrasinin sosyolojik bir tanımından veya bir demokrasi teorisi oluşturmaktan söz ettik.
Bununla ne denmek istendiğini de kısaca açıklamamak gerekiyor.
Sosyolojik kavramlar toplumsal olguları analiz eden kavramlardır. Bir de yine toplumsal hayatla ilgili ama toplumu veya toplumsal ilişkileri düzenleyen kavramlar vardır.
Bu ikinciler sosyolojik kavramlar değildir; toplumsal gerçekliği anlamamızı sağlamazlar; aksine sosyolojik analizin konusunu oluştururlar. Yani analiz araçları değil; analizin nesneleridirler
Bu soyut gibi gelen ifadeyi somutlayalım.
Örneğin “ahlaki”, “hukuki”, “siyasi”, “ideolojik”, “dinsel” “sanatsal”, “ekonomik” gibi kavramlar sosyolojik kavramlardır. Yani herhangi bir olgunun bu kategorilerden hangisine ilişkin olduğunu anlamayı, olguları sosyolojik olarak sınıflamayı sağlarlar.
Ama ahlaki, hukuki, siyasi, ideolojik, dinsel, ekonomik vs. kavramların kendileri sosyolojik analizin araçları değil; nesneleridirler. Örneğin “A davranışı ahlaksızlıktır”; “B davranışı adaletsizdir” vs. dendiğinde, bu önermeler sosyolojik değil, ahlaki veya hukuki önermelerdir. Sosyolojik gerçekliği anlamayı sağlamazlar aksine kendileri anlaşılması ve açıklanması gereken olgulardır. Toplumsal yaşamı anlamanın değil düzenlemenin aracı olabilirler.
Şöyle bir örnek daha açıcı olabilir. “Bir insanı öldürmek cinayettir” dediğinizde bu hukuki veya ahlaki bir önermedir ama sosyolojik bir önerme değildir. Cinayet hukuki veya ahlaki bir kavramdır.
Sosyoloji insan öldürmenin cinayet mi kahramanlık mı olduğu ile ilgilenmez; ne zaman cinayet, ne zaman kahramanlık olarak tanımlandığı ile ilgilenir; neden ve niçin böyle tanımlandığı ile ilgilenir ve bunun yasalarını bulmaya çalışır.
O halde, demokrasinin sosyolojik bir tanımını yapmaktan söz edildiğinde, demokrasinin siyasi, hukuki veya ahlaki kategorilerle yapılmış bir tanımından değil; sosyolojik kategorilerle yapılmış bir tanımından söz ediyoruz demektir. Tabii bu aynı zamanda demokrasinin niçin ve nasıl siyasi, ahlaki, hukuki, ideolojik kategorilerle tanımlandığının açıklamasını da gerektirir.
O halde ilk yapılması gereken demokrasi tanımlarının bir analizini yapmak; bunların gerçekten sosyolojik tanımlar mı; yoksa politik, ahlaki, hukuki kavramlara dayanan tanımlar mı oluğunu araştırmak olabilir ve olmalıdır.
Demokrasinin ne olduğu ancak böyle anlayamamaya dolayısıyla anlamaya başlayabiliriz.
Tabii bu sosyolojik olup olmama ayrımı kolay bir ayrım değildir. Birçok durumda, bir kavram aynı cümle veya önerme içinde hem sosyolojik olarak hem de değer yüklü olarak (ahlaki, hukuki vs.) tamamen farklı anlamlarda kullanılmış olabilir. Bu gibi durumlar özellikle müthiş kafa karışıklıklarına yol açarlar esas zorluğu oluştururlar.
Yine bir örnekle açıklamayı deneyelim. Yukarıda “ahlaki” kavramının sosyolojik bir kavram olduğundan söz ettik. Ama “ahlaki” kavramı aynı zamanda ahlaki bir kavram olarak da kullanılabilir. Örneğin “Bir insana yardım etmek ahlaki bir davranıştır” dendiğinde, burada ahlaki kavramı ahlaki bir kavram olarak kullanılmaktadır ve dolayısıyla bu önerme sosyolojik değil; ahlaki bir önermedir.
Ama “burada “ahlaki” kavramı sosyolojik değil ahlaki anlamda kullanılmaktadır” önermesindeki koyu yazılmış ikinci “ahlaki” sosyolojik olarak kullanımdır. Yani örnekteki ahlaki kavramının ahlaki anlamda kullanıldığını söyleyen önerme sosyolojik bir önermedir.
Daha bilinen bir başka örnek verelim.
“İlerleme” kavramı değer yüklü; ideolojik bir kavramdır. Evrim, değişim, oluş, gidiş, süreç, proses kavramı ise sosyolojik bir kavramdır. Ama birçok durumda evrim kavramının ilerleme anlamında kullanıldığı gerçektir. Hatta evrim kavramı giderek ilerleme anlamını da almıştır. Böyle bir durumda evrimden söz eden bir kişinin evrim kavramını proses, değişim, gidiş anlamında mı kullandığı yoksa ilerleme anlamında mı kullandığı, yani önermelerinin sosyolojik mi yoksa ideolojik mi olduğunu anlamak için büyük önem taşır.
Bu normatif ve analitik; toplumsal ilişkileri düzenleyen ve açıklayan;  değer yüklü olan ve olmayan kavramlar üzerine kısa değinmeden sonra, Demokrasi tanımlarına girebiliriz.
*
Demokrasinin etimolojik veya dilbilimsel karşılıkları veya kelimenin çıkışı ve anlamı gibi yaklaşımlar bize demokrasinin ne olduğu hakkında hiçbir fikir vermez.
Demokrasi söz konusu olduğunda bu tür bir tanımlama neredeyse bütün diğer bilinen ve yaygın ama hepsi de hukuki ve politik (sosyolojik olmayan) demokrasi tanımlarının temelini oluşturur.
Demokrasinin ne olduğu, Demokrasi kelimesinin kökeninden hareketle genellikle şöyle açıklanmaktadır:  Demos (Halk), Kratos (İktidar) demektir; o halde demokrasi “halkın egemenliğidir”; Demokrasi, kralın veya belli bir azınlığın değil de halkın egemen olduğu bir rejimdir.
Neredeyse bütün bilinen ve yaygın demokrasi tanımları, bu tanımın çeşitli varyasyonlarından başka bir şey değildir.
Örneğin demokrasinin en bilinen ve kabul görmüş tanımlarından biri, Abraham Lincoln’un meşhur, neredeyse bir vecize anlamı kazanmış tanımıdır. Buna tanıma göre: “Demokrasi, halkın, halk tarafından, halk için yönetimidir.” Hemen görüleceği gibi, bu tanım da aslında etimolojik kökene dayanan “Halkın Egemenliği” tanımının değişik bir versiyonundan başka bir şey değildir.
Demokrasi sık sık, “toplumun” bir yönetim (rejim) biçimi ya da devlet biçimi olarak, diğer yönetim biçimleriyle kıyaslama içinde de tanımlanır. Örneğin Monarşi, kişi yönetimi; Oligarşi, azınlık yönetimi (Tabii bu azınlık da “asaletle” veya “bilgelerle” vs. tanımlanışına göre de kendi içinde değişiyor) ve Demokrasi, çoğunluk yönetimi. Lincoln’un tanımındaki Halk, çoğunluk anlamında alınırsa bu anlama da gelir. Bu tanımın da ilk tanımın diğer bir çeşitlemesi olduğu açıktır.
İnternette bakıldığında böyle onlarca, yüzlerce tanım görülebilir. Örneğin Vikipedi’de demokrasi şöyle tanımlanmış: “Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.
Sanırız bu kadar örnek yeter. O halde bu tanımın sosyolojik mi yoksa politik, ideolojik veya hukuki bir tanım mı olduğu sorusunu sorabiliriz.
Bu tanımlar hukuki ve politik tanımlardır çünkü hukuki ve politik kavramlara dayanmaktadırlar. Dayandıkları kavramlar sosyolojik analiz kavramları değildir.
Demokrasinin bu akraba tanımları iki temel kavrama dayanmaktadır. Halk ve egemenlik, (iktidar, güç, idare, rejim, yönetim, devlet).
Şunu kolayca görmek mümkündür. Yukarıdaki tanımların hepsinde, demokrasi ve dayandığı kavramlar toplumsal ilişkileri açıklamanın değil; düzenlemenin araçları olarak kullanılmaktadır. Yönetimin biçimini, yani toplumsal ilişkileri, hatta daha da sınırlı olarak politik ilişkileri düzenlemektedirler.
Yani özetle yönetime çoğunluk karar veriyorsa buna demokrasi denir demektedirler. Bu kullanımda demokrasi bir analitik kavram değildir. Toplumsal ilişkileri analiz etmez; sınıflamaz; yönetim biçimlerini tanımlar ve sınıflar ama bu hukuki ve/veya politik bir tanımlama ve sınıflamadır. Çünkü tanımlamanın dayandığı kavramlar da hukuki ve politik kavramlardır.
Bunu somut olarak görelim
Örneğin Demokrasi kavramının yukarıdaki tanımlarında en temel kavram “halk” kavramıdır.
Halk nedir?
Halk’tan elbette bir devletin toprakları içinde yaşayan tüm nüfus anlaşılabilir ve tanımlarda bu anlamda kullanılmaktadır.
Ama devletin ve onun sınırlarının ve içinde yaşayan nüfusun tanımlanması aslında tamamıyla hukuki bir tanıma dayanır; hatta anayasa ve yasalarla yapılmıştır bu tanımlar.
Halk’ın, burada fiilen Ulusu ifade ettiği de söylenebilir.
Ama ulusun kendisi de analitik bir kavram değildir.
Ulus sosyolojik bir analiz kavramı değil; sosyolojik olarak analiz edilmeyi bekleyen bir olgudur. Ulus kavramını örneğin Sınıf gibi, bir analiz kavramı olarak ele alıp ve kullananlar bizzat ulusçulardır.
O halde, bir devletin topraklarında yaşayan tüm nüfus, yani ulus anlamında halk, sosyolojik bir demokrasi tanımı için hiçbir hareket noktası sağlamaz. Hukuki ya da politik kavramlara dayanılarak sosyolojik bir tanım yapılamaz.
Aksine açıklanması gereken şey, demokrasinin niçin bu şekilde tanımlandığıdır. Açıklanacak şeyin kendisi bir açıklama aracı olamaz.
Halk kavramına dayanarak bir demokrasi tanımı demokrasinin sosyolojik olarak ne olduğunu anlamada bir araç olamaz, çünkü Halk, sosyolojik değil politik veya hukuki bir kavramdır.
Halk’a elbet birileri Türkiye’nin Politik Kültürü içinde[1]: “Halk bir ulusta, egemen sınıfların dışında kalan ezilen ve emekçi çoğunluğa denir” diye de cevap verebilir[2].
Ayrıca böyle bir tanım da sosyolojik bir cevap olmaz.
Bu da olsa olsa ulusçu bir cevap olur. Çünkü yine bu halk kavrayışına göre, ulus tanımı, ezen ve ezilen sınıfların tümünü; Halk kavramı ise ulus içindeki ezilenleri kapsar. (Hatta bu Halk kavramının kapsadıkları da Maocu gelenekte “devrim aşamasına” göre değişir). Buradaki ulus kavramı tam da ulusçuların ulus tanımına dayanmaktadır. Çünkü ulusçular ulusu bir toprak parçasında yaşamaya, dine, dile, kültüre vs. göre tanımlarlar. Bu ulusçularca tanımlananın içindeki ezen ve ezilenlere göre yapılmış bir halk tanımı ulusçu bir tanım olmaktan çıkmaz.
Ayrıca Halk kavramının tarih boyunca çok değiştiğini de biliyoruz. Bir zamanlar Halk denince bundan sadece vergi veren erkekler anlaşılıyordu. Demokrasi kavramının çıktığı eski Yunanistan’da da Halk yani “demos” aslında bir idari bölünmeydi, kenti oluşturan yurttaşlardan oluşan ve sadece kenti kuran klanlardan olanlarla sınırlıydı.
Görüldüğü gibi, hangi anlamda anlaşılırsa anlaşılsın, Halk kavramı aslında sosyolojik değil, politik veya hukuki normatif bir kavramdır. Dolayısıyla örneğin Lincoln’ün Halk’a dayanan Demokrasi tanımı, sosyolojik değil politik bir tanımdır. Bu tanım bize sosyolojik olarak demokrasinin ne olduğunu anlatmaz. En anlaşılır görünen tanım aslında en anlaşılamaz tanımdır.
Yönetim biçimi anlamında demokrasi tanımı, daha baştan bir devlet cihazının varlığını kabul etmektedir. Demokrasiyi yönetim veya devlet biçimi olarak tanımlamanın kendisi politik kavram ve kategorilerle iş görmekten başka bir şey değildir.
Çünkü demokrasiyi bir rejim veya devlet biçimi olarak tanımlamak da bir kişi, azınlık ya da bir çoğunluğun, her hangi bir karar almasının mümkün ve gerekli olmadığı bir toplumsal var oluş olasılığını dışlar. İlerde görülecek ki, demokrasinin biricik sosyolojik tanımı bu düzlemde yapılabilir.
O halde toparlayalım. Demokrasinin bu bilinen ve yaygın tanımları bize sosyolojik olarak demokrasinin ne olduğu hakkında zerrece bir fikir vermezler, bunlar bugün yaygın ve kabul görmüş hukuki, politik ve ideolojik öncüller ve varsayımlar temelinde bir rejimin veya idarenin demokrasi olarak tanımlanmasının koşullarını belirlerler ama demokrasinin ne sosyolojik olarak ne olduğunu değil.
Demokrasi ancak demokrasi olmayana göre tanımlanabilir.
Ama demokrasi olmayanı bir rejim biçimi olarak tanımlamanın kendisi de demokrasinin rejim biçimi olarak tanımlanmasıyla aynı yanlışları içerir. Demokrasinin sosyolojik olarak bir rejim biçimi olup olmadığı nereden bilinmektedir? Var olan tanımlar, daha baştan demokrasiyi rejim biçimi olarak kategorize etmiş olmaktadırlar. Ama esas soru şudur: Demokrasi bir rejim veya yönetim biçimi midir?
Soruyu cevap olarak kabul ederek verilmiş cevaplardır yaygın demokrasi tanımları.
Demokrasi nedir sorusunun cevabı hala ortada yoktur.
Demokrasi olmayan ama rejim de (yönetim de) olmayan bir toplumsal varoluş olamaz mı?
Yönetimin olmadığı bir toplum yok mudur? Yönetimin olmadığı bir toplum varsa, onu bir sürüden ayıran nedir?
Görüldüğü gibi Demokrasi ister istemez bizi Toplum kavramının tanımına doğru gitmeye zorlamaktadır.
Bu sorulara bir cevap vermeden, demokrasiyi tanımlamaya kalkmak. Cevaplanması gereken soruyu cevapmış gibi ele almak olur.
Bir sonraki yazıda bu sorulara cevaplar aramaya; demokrasinin ne olduğunu anlayamamaya çalışmaya devam edelim.
11 Nisan 2014 Cuma
Demir Küçükaydın




[1] Türkiye’nin politik kültürü diyorum, çünkü Halk sözcüğü Türkiye’nin politik kültürü içinde olumlu bir anlama sahiptir. Hâlbuki Almanya’daki politik kültür içinde, genellikle faşistlerin kullandığı bir kavram olduğundan solcuların hiç kullanmadığı bir kavramdır. Alman politik kültüründe Halk sözcüğü, aslında kana dayanan Ulus anlamında, ırkçı bir ulus tanımı yaparken kullanılmaktadır. Örneğin Demokratik Almanya’daki ayaklanmalarda, başlangıçta “Biz Halkız” (“Wir sind das Volk”), diye Bürokrasiye karşı bir vurgu varken, yani “Halk” kavramı burada, biraz Türkiye’nin politik kültüründeki gibi bir anlama sahipken, bir harfi tarih değişimi ile (“Wir sind ein Volk”), “Biz bir Halkız! denerek, biz bir ulusuz denmiş ve Bürokrasiye karşı demokratik vurgulu bir devrim, kapitalizmden yana, kana dayanan bir ulusçuluğa dayalı bir birleşme çabasına dönüşmüş ve Federal Almanya ile birleşilmiştir. Bu bile Halk sözcüğünün sosyolojik bir kavram olmadığını, sadece politik ve ideolojik değil, aynı zamanda anlamı politik kültüre ve o anki duruma göre de değişen bir kavram olduğunu, dolayısıyla Demokrasi’yi anlamak için hiç de uygun bir kavramsal araç olmadığını gösterir.
[2] Ama bu ideolojik cevap hukuki halk kavramıyla çelişki içindedir. Genellikle demokrasi denilen rejimlerde oy verecekler ve seçilecekler sınıfsal konumlarına göre sınırlanmazlar.

Hiç yorum yok: