19 Ocak 2014 Pazar

Türkler, Güvercinler ve İnsanlar

Hrant Dink’in “Ruh halimin Güvercin Tedirginliği” başlıklı yazısının son satırlarında umudunu ve güvenini şu sözlerle dile getiriyordu:
“Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Ama bu satırların, son yazının son satırları olması, aynı zamanda bu umudun ve güvenin hiçbir dayanağı olmadığını da kanıtlamış bulunmuyor mu?.
Niçin böyle?
Çünkü bu ülke Türkiye’dir ve Burada İnsanlar değil Türkler yaşıyor.
Dink’in anlamadığı veya iyi niyetle görmek istemediği Türklerin İnsan olmadığıydı.
Dink’in zikrettiği, bir zamanlar, aralarında güvercinlerin yaşamasına müsaade eden ve “bu ülkede” yaşayan insanları, Türk değil Müslüman’dılar.

Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarına değil, Allah’ın yasalarına göre düşünüp davranmaya çalışırlardı. En zararlı bilinen böceği bile, “o da Allah yaratığıdır” diye öldürmekten çekinirlerdi.
Ama Türkler’de “Allah korkusu” yoktur, onlarda Türk Devleti korkusu vardır. Devlet güvercinlerin kafasını koparın dediğinden, güvercinlerin kafasını koparırlar.
Devlet Türklük düşmanlarını yaşatmayacağız dediğinde, güvercinlerin kafasını koparın demektedir örneğin. Hatta şimdi Hrant Dink’in öldürülmesini bile Türklüğe veya Türk devletine sıkılmış bir kurşun olarak tanımladıklarında, diğer güvercinlerin kafasını da koparın demekte, Dink’in ölüsü üzerinden yeni cinayetlerin sinyalini vermektedirler.
Dink’in anlamadığı, eskiden insanların Türk olmadığıydı. Onlar Allah’tan korkan Müslümanlardı. Önce İttihat ve Terakki, sonra Türkiye Cumhuriyeti bu Müslümanları Türk haline dönüştürdü.
Bu gün kendine Müslüman” diyenleri Türklük öncesinin Müslümanlarıyla karıştırmamalı. Bu günün Müslümanları Müslüman değildirler: Allah için değil, Türklük için, devlet ve Türk milleti için yaşarlar. Allah’ın kanunlarına değil, Türk devletinin kanunlarına uyarlar. Onlar Türklerin ezilenlerini yanıltmak için kendilerine Müslüman diyen Türklerdir.
Müslümanlar Allah için yaşarlar, Allah için ölürler, Allah’tan korkarlar, her işlerini Allah için yaparlardı.
Türkler Türk Devleti ve Türklük için yaşarlar, Türklük ve Türk devleti için ölürler, Sadece Türk devletinden korkarlar ve her işlerini Türklük için yaparlar.
Elbette Türkler de, Türk olmadan önce bu topraklarda yaşayan Müslümanlar gibi biyolojik olarak insandırlar. Ama Hitler de biyolojik olarak insandır. En acımasız katiller de. Biyolojik olarak insan olmak başkadır (küçük harfle yazılır) , sosyal olarak İnsan olmak başkadır (Büyük harfle yazılır).
Sosyal olarak İnsan olan Türk ya da Müslüman olamaz.
Nasıl bir Türk Müslüman olamazsa ve bir Müslüman da Türk olamazsa öyle.
Türk, Türk devletinin kanunlarına uyan ve onu kabul edendir.
Müslüman Allah’ın kanunlarına uyan ve onu kabul edendir.
Müslüman isen Türk, Türk isen Müslüman olamazsın. Ya Allahın ya da Türkiye Cumhuriyeti denen devletin kanunlarına uyacaksın.
Benim dinim İslam; Milletim Türk diyenler, tam da Türklerin Ulus ve Din tanımlarına uygun davrandıklarından, kendilerine Müslüman diyen Türklerdir ama Müslüman değildirler. Bunlar İnsan’ların birer dinleri ve milletleri olduğunu söylerler. Bu en büyük yalandır.
Bu en büyük yalandır. Çünkü millet de bir dindir: Ama Milliyetçilerin ve Milletlerin din (özele ilişikin) dediği din sadece kişisel veya özel bir şey değildir.
Din insanların tüm yaşamını örgütler. Millet denen din de, insanların tüm yaşamlarını örgütler.
Bu nedenle din ve millet, farklı kategorilerden değil, aynı kategoriden oluşumlardır. Dolayısıyla bir insanın bir dini veya bir milleti olabileceği, din ve milletin farklı kategorilerden oluşumlar olduğu milletlerin ve milliyetçilerin bir yalanıdır.
Nasıl bir İnsan hem putlara hem Allah’a tapamaz, toplumsal hayat hem bir puta hem Allah’a göre düzenlenemezse, insan hem Türk hem Müslüman olamaz.
Aynı şekilde, insan (burada biyolojik bir varlık olarak insandan söz ediyoruz) hem İnsan (Sosyolojik olarak insan) ve hem de Türk, Müslüman (veya Puta tapar veay tanrısız vs.)  olamaz.
İnsan (Burada sosyolojik olarak) insanların (Burada biyolojik olarak) dili, dini, etnisi, soyu, sopu, ırkı, ne olursa olsun eşit olduğuna inanan ve bu inanca göre yaşamak için mücadele edendir. Yani, insanların eşit olduğunu kabul etmeyenler sosyolojik olarak İnsan değildirler ve olamazlar.
Bu inanca göre yaşamak ise, bir ulustan olmakla, bir dinden olmakla bağdaşmaz. Bütün insanlar eşitse, niye birileri şu veya bu soy, tarih, dil vs. (yani örneğin Türk, Kürt, Ermeni Fransız) denerek bu eşitliğin dışında tutulmaktadır? Bu kendisiyle çelişir.
İnsan olmak her şeydan önce, ulusal olanın, tıpkı din gibi, politik olmaktan çıkarılması kişisel bir sorun olarak ele alınması ile mümkün olabilir.
İnsanlar devletin her hangi bir ulusla tanımlanmasını reddeden bir toplumda var olabilir ve bu günkü ulus devletler içinde bunun için mücadele edenlerdir.
Yani İnsan olmak için her şeyden önce, politik olanın ulusal olanla tanımlanmasına, uluslara karşı mücadele etmek gerekir.
Uluslar, içinde mücadele edilen tarafsız ortamlar değil, kendilerine karşı mücadele edilmesi gereken her şeyden önce siyasi birimler ve üstyapılardır.
İnsanlar, Türklüğün şimdi tıpkı dinin olması gerektiği gibi, tamamıyla kişisel bir sorun, özel bir sorun olması için mücadele edenlerdir.
Diğer bir ifadeyle politik bir kimlik olarak Türklüğü reddeden ve Türk devletini yıkıp, ulusa göre değil, dili, dini, etnisi, soyu cinsi ne olursa olsun tüm insanların eşit olarak yaşayacağı bir toplum için mücadele edenler İnsanlardır.
Bu gün sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın, sosyalistlere değil, İnsan’lara ihtiyacı var.
Sosyalizm için değil, öncelikle İnsan’lık için mücadele etmek, yani her biri uluslara göre tanımlanmış devletleri (ki bunların her biri de ulusları farklı ölçütlerle tanımlamaktadır) yıkma mücadelesine girmek gerekiyor.
Sosyalist olabilmek için de her şeyden önce İnsan olmak; Türk, Kürt, Ermeni, Fransız, Amerikalı, Avrupalı olmaktan çıkmak ve bunlara karşı mücadele etmek gerekiyor.
Sosyalistlerin hedefi, Ulusların kaderini tayin hakkı değildir. Sosyalistlerin hedefi, ulusal olanın da politik olmaktan çıkarılması ve özele ilişkin olması olabilir. Böylece asgari olarak biçimsel eşitlik sağlandıktan sonra sosyalistler gerçek ve sosyal bir eşitliği isteyebilirler.
Sosyalistlerin Hedefi: “ulusların kaderini tayin hakkı” değil; isteyen üç kişinin bir araya gelip, istediği ulusu kurma, girme, çıkma ve ulussuz olma hakkı olmalıdır. Bu günün ulusal devletlerle kaplı dünyasında insanların ulussuz olma hakkı, dolayısıyla İnsan olma hakkı yoktur.
Sosyalistler ise, her şeyden önce İnsan olma hakkı, yani ulussuz olma hakkı için mücadele etmelidirler.
Ulussuz olma hakkının ilk koşulu da politik olanı ulusal olana göre tanımlayan ulusal devletlerin yıkılmasıdır.
Hrant Dink aslında böyle net ifade edememiş olsa da böyle bir dünya için mücadele ediyordu.
O her şeyden önce bir Humanist ve Demokrattı.
İnsanlığını İnsan’ca bir düzende yaşayamayan bir İnsan’dı. (küçük harfle değil, büyük harfle İnsan’dı)
Bunun için Türkler tarafından öldürüldü.
Çünkü her ulus gibi Türklük de “İnsan”lığın düşmanıdır.
İnsanın olduğu yerde Türk, Türk’ün olduğu yerde de İnsanlar var olamaz.

20 Ocak 2007 Cumartesi

Hiç yorum yok: