19 Mayıs 2015 Salı

Haziran Hareketi ve AK Parti İçinde Paralel Davranışlar

Birleşik Haziran Hareketi ve Ak parti içinde, tarihteki sınıflar mücadelesinde sık sık görülen bir davranış biçimini görüyoruz: bir yanlışı görmek ama ona karşı zamanında, o yanlış ya da tehlike henüz küçükken, enerjik ve aktif tavır alamamak, böylece bizzat kendi sonunu hazırlamak
Birleşik Haziran Hareketi içinde aslında geniş bir çoğunluk bu seçimlerde HDP’ye oy verilmesinden yana ve HDP’ye oy verecek.
Haziran Hareketi içinde olup da HDP’ye oy verecekler, bu harekete kesin bir ültimatom verip, onu tavır almaya zorlamıyorlar; tavır almadığı takdirde ayrılmaya bir türlü yanaşmıyorlar.
Bunu esas olarak iki gerekçeye dayandırıyorlar.
1)      “Biz esas Haziran Hareketi’nin CHP’ye oy verin çağrısı yapmasını engelliyoruz. Böyle bir tavır koyarsak, kalanlar CHP’ye oy verin çağrısı yaparlar” diyorlar.

2)      “Biz bölünmek istemiyoruz, böyle bir kesin tavır istersek kesin bölünürüz” diyorlar.
Şimdi bu iki argümana bakalım.
Birincisi, 7 Haziran’ın karakteri sorununda düğümlenir. HDP’ye oy verenler kesin tavır koyup ayrılsa bile, onlar CHP’ye oy verin çağrısı yapamazlar. Bunu yaptıkları takdirde, fiilen hem Türkiye’nin en demokrat kesimlerinin toplandığı HDP’ye karşı bir tavır almış olurlar; hem de seçimlerin referandum karakterinin üzerinden atladıkları için, fiilen Erdoğan’ın diktatörlüğünün destekçisi durumuna düşerler. Bizzat aklı başında CHP’lilerden bile tecrit olup, bugün Erdoğan ile fiili ittifak yapan ulusalcıların yanına düşerler.
Keşke kalanlar CHP’ye oy verin çağrısı yapsalar da rezil olsalar; gerçek yüzleri çıplak olarak görünse.
Haziran hareketi içinde olup da HDP’ye oy verecekler; yani kesin tavır alma kararlılığı gösteremeyenler aslında karşı tarafın amaçlarının basit bir aracı olduklarını; onların Haziran Hareketinin HDP’ye oy verin diye bir çağrı yapılmasını engellediklerini ve nihayet onların gerçek kimliklerinin görülmesini engelliyorlar.
HDP’ye oy verecekler Haziran Hareketi içindeki kendi güçlerine güvenip, karşı tarafın akıllı ve kararlı politikasıyla kendilerini kullandığını göremiyorlar.
İkincisi, bölünmeme argümanına gelince.
Birlik hiç bir zaman kendi başına bir amaç olamaz. Çünkü her birlik bir bölünmedir. Birliğin kendi başına bir amaç olması; aynı zamanda bölünmenin de kendi başına bir amaç olmasıdır.
Bu nedenle her zaman şu sorulmalıdır: bu birlik aynı zamanda kimle ve kimlerle bir bölünmedir?
HDP’ye oy verin demek istemeyenler ve demeyenlerle birliği savunmak; HDP’ye oy verelim bu diktatörlüğü engelleyelim; bunun için karasızları eleştirelim ve kararlı olalım diyenlerle bölünmedir.
Haziran hareketi içinde olup da bölünmeyelim diyenlerdin kendilerine soracağı şudur: Biz böyle davranarak aslında kimle bölünmüş oluyoruz. Çünkü hayatta birbirine zıt çıkarları savunan birçok güç vardır. Bir yanda HDP’ye oy verilmeli bunun için net tavır koşulmalı ve net tavırdan kaçanlara karşı de net bir tavır koyulmalıdır diyenler; diğer yanda bin bir kıvırtmayla, hiçbir zaman açıkça da söylemeden,  aslında HDP’ye oy vermeyelim diyenler.
Bunlardan hangisiyle bölünüyorsunuz?
Birincilerle bölünüyorsunuz ikincilerle birleştiğinizde.
Bu her toplumsal çatışmada görülen bir durumdur ve kritik dönemeçlerde bu kararsızlıklar ezilenler açısından büyük tarihsel yenilgilerin tohumu olurlar.
Biri İslam tarihinden, diğeri sosyalist hareketin tarihinden iki örnek verelim.
Bilinir İslam tarihinde, Hz. Muhammet hayattayken herkes Muhammet’in halifesi olarak Ali’nin seçileceğini düşünürken. Muhammet’in ölümü üzerine (Ki ölümü öncesinde Ömer’in yaptıkları, İslam içinde sınıf savaşının ve Mekke eşrafının komplosunun çok daha önce başladığını gösterir) Mekke eşrafı bir mescitte toplanıp, yangından mal kaçırırcasına, en az tepki toplayacak ve Ali’nin de fazla karşı koyamayacağı Bekir’i seçerler.
Onlar yetkileri ele geçirme derdine düşmüşken Hz. Muhammet’in kokmaya başlayan naşını Ali evinin tabanına gömer.
Mekke Eşrafı tam egemen sınıflar has bir kararlılık ve stratejik uzak görüşlülükle davranmaktadır. Bekir’in seçilmesi, aslında karşı tarafı (Mekke’nin pleplerini, Müslimleri) tereddütte bırakmak için; kararsız bırakmak için bir hamledir.
Mekke eşrafı O zaman örneğin Ömer ya da Osman’ı seçse, bu tepki toplardı. Ama bu sağladıkları bu kararsızlık üzerinden Mekke Eşrafı adım adım bütün İslam’ın devrimci özünü ortadan kaldırmış ve bir nesil içinde, kalan sahabenin tasfiyesiyle Muaviye’nin diktatörlüğü ortaya çıkmıştır.
İkinci örnek Rus Devrimi sonrasındadır. Lenin hayattayken de yetenekleri ile teorik bilgisi ile Troçki’nin önderliği sürdüreceğini düşünülmektedir. Lenin daha ölmeden Stalin’in nasıl bir tehlike teşkil ettiğini görmüş ve birtakım mektuplar bile yazmıştır uyarıcı.
Ancak hem Troçki’nin başlangıçta durumun vahametini görmedeki gecikmesi; hem de daha sonra eski Bolşeviklerin (yani sahabenin diyelim), Zinovyev, Kamanev, Buharin gibilerin Stalin’in partide hiç bir prestiji, teorik ve entelektüel birikimi olmayan bir insan olması nedeniyle onu ciddiye almamaları; her birinin hep sonradan geç uyanması ama uyandığında artık çok geç olması nedeniyle Stalin’in iki üç yıl içinde diktatörlüğünü pekiştirmesine yol açmıştır. Stalin Bolşevik partisinin neredeyse bütün “sehabe”sini, eski Bolşevikleri, idam etmiş veya kurşuna dizdirmiş ve diktatörlüğü oturtmuştur.
Bolşevikler uyandıklarında artık çok geçtir. Çünkü Troçki’ye yapılanlar karşısında bir zamanlar susmuşlar ve küçük hesaplarla ve dar görüşlülükle tarafsız kalmışlar veya Stalin’i desteklemişlerdir.
Diktatörler,  kararsızların ve dar ve kısa görüşlülerin omuzları üzerinde egemenliklerini kurarlar. Her zaman, Fransız Devriminde de böyle olmuştur. Thermidor’da sanki ortada hiçbir karşı devrim yok gibidir. Bu nedenle, kararlı bir tavır çok önemlidir
Bu nedenle her birliğin bir bölünme olduğunu unutmamak ve neyle bölünüyorum diye sormak çok önemlidir.
Bu uyanıklığın gösterilmemesi, çok kritik momentlerde terazinin diğer kefesinin ağırlık kazanmasına yol açar. Çoğunluk genellikle kısa görüşlüdür ve kaşı tarafın gücünü veya elde edeceği güçleri küçümseme eğilimindedir.
İşte Haziren Hareketi içinde olup da HDP’ye oy verecekler bu türden bir hata yapıyorlar. Eğer HDP barajı geçemez de Erdoğan-Ergenekon ortalığı; Suudi Arabistan ve Katarla birlikte tekrar savaşa ve maceralara girebilirse; reaksiyoner politikaların yükselişi, Birleşik Haziran içinde olup da HDP’ye oy vermeye karşı olanların güçlenmesine ve bugün kendilerinin göstermediği kararlılığı kendilerine karşı göstererek kendilerine ezmesine yol açacaktır.
Aslında biraz tarihe baksalar biraz güç sahibi olduklarında nasıl ezileceklerini de görebilirler. Oğuzhan Müftüoğlu, pek ala bir zamanlar, artık böyle gitmez diyerek diğer bileşenlerin ÖDP’den atılması borusunu çalmıştı. Yani diğerlerine ihtiyacı olmadığında onları tasfiye etmekte en küçük bir tereddüt göstermemektedir. Yarın bunun kendi başlarına da geldiğini görürler.
Eğer HDP barajı aşarsa, bu sefer, HDP’ye oy veren hazirancılar, aslında diğerlerinin gerçek yüzünün görülmesini engelleyen asma yaprağı işlevi göreceklerdir.
Haziran hareketi içinde olup, HDP’ye oy verip de kararlı bir tavır gösteremeyenler her halükarda karşı tarafın basit bir aracı olmaktadır ve olacaktır.
*
Benzeri kararsızlık ve kararsızlıkla Erdoğan’ın diktatörlüğünün aracı olma durumu aynen AK Parti içinde de görülüyor.
AK Parti içinde de Erdoğan’ın gidişinden çok rahatsız bir geniş çevre var.
Programatik olarak zaten AK Parti’nin bütün ilk beyanları terk edilmiş bulunuyor.
Seçimle birlikte bu kadrolar düzeyinde tamamlanacak. Artık AK Parti aynı adı taşıyan bir Erdoğan Partisi olacak. Adının aynı kalması onun yapısının ve hedeflerinin ve bileşiminin aynı kaldığı anlamına gelmiyor.
Aslında AK Parti’nin “sehabe”si diyebileceğimiz ilk kurucuların hepsi, üç dönem kuralıyla tasfiye oluyorlar. Erdoğan ile göz hizasında konuşacak kimse kalmıyor.
Erdoğan ise, Başbakanlıktan ve vekillikten Cumhurbaşkanlığına geçerek üç dönem kuralından sadece kendini istisna kılıyor ve kuralı “sehabe”nin tasfiyesi için kullanıyor. Yani aslında yaptığı bir hile-i şeriyedir. Hâlbuki eğer kelime olarak değil de gerçek anlamıyla alınırsa, üç dönem kuralı, tüm makamları kapsamalıdır. Amaç uzun süre devlet yönetiminde bulunmanın, çürütücü etkilerinden korunmaydı; genç kuşaklara görevleri devretmeydi bu kuralı koyarken. Ama en çürütücü etkilere maruz kalmış ve en çürümüş olanın diğerlerini tasfiyesinin aracına dönüşmüştür.
Evet, AK Parti içinde de, tıpkı Haziran Hareketi içinde olup da HDP’ye oy verecekler gibi, Erdoğan’ın diktatörlüğe gittiğini gören, yapılan yolsuzluk ve hukuksuzlukları gören, bundan rahatsız olan çok geniş bir kesim bulunmaktadır.
Ama bunlar da aynı şekilde birlik adına ve ilerde Erdoğan’ı engelleyebileceklerini düşünerek açık ve kesin bir tavır almaktan kaçınmakta; Erdoğan’a karşı bir kesin tavır almamaktadırlar.
Hatta zaman içinde değişen cepheleri görmeyip hala eskinin paradigmalarıyla argümanlar getirerek vicdanlarını rahatlatmaktadırlar. Tipik örnek Arınç’tır.
Örneğin, “vesayet rejimiyle”, Ergenekonla biz mücadele ettik demektedirler.
Ama bugün Erdoğan’ın Ergenekon ile girdiği ittifakı görmemekte; hatta bir zamanlar Ordu içinde AK Parti’nin bir darbeyle yıkılmasını engelleyenlerin bugün Erdoğan ve Ergenekon ittifakı tehlikesine karşı Erdoğan’a karşı cepheye geçtiğini bile görmemekte ısrar ederek bugünkü kararsız durumlarını meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.
Aslında şimdi açık ve net bir tavır için hala geç değildir.
Ama Ak Partililer içinde bunlar şunu anlamıyorlar. Böyle davranarak, kendileri Erdoğan’ın diktatörlüğüne karşı kesin tavır koyanlarla bölünmüş oluyorlar. Eğer bu seçimlerde Erdoğan HDP’nin yüzde on altında kalmasını sağlarsa, başkan olup da yetkileri ele geçirdiği an pişman olacaklardır bunların çoğu. Ama artık çok geç olacaktır. Başlangıçta savundukları tüm değer ve ideallerin şimdi de görüldüğü gibi nasıl birer birer ayaklar altına alındığını göreceklerdir.
Ne AK Parti, ne de Birleşik Haziran içinde kararlı bir muhalefetin çıkmaması durumu iyice iç karartıcı yapmaktadır. Bu bir toplumsal eğilimin göstergesi olarak da alınabilir.
Birleşik Haziran’ın kendi alacağı oy elbet çok küçüktür bu önemli değildir denilebilir. Ama bu hareket aslında CHP’lilerin eğilimlerinin bir göstergesidir. CHP içinde çok geniş bir kesimin Kürtlere duyduğu düşmanlık ile HDP’ye oy vermeyerek aslında Erdoğan öve Ergenekon ittifakına nesnel olarak destek vereceklerini göstermektedir. Hazirancılar içinde HDP’ye oy verilmesini isteyenlerin Haziran hareketinden kopamamaları aslında CHP’lilerden kopamamaları; onların eğilimleriyle uzlaşmaları anlamına gelmektedir.
AK Parti içinde de öyledir. Erdoğan’ın hala gücü ele geçirebileceğini düşünerek, güçlü bir Erdoğan’la karşı karşıya gelme cesaret ve gücünü gösterememektedirler.
Ama Erdoğan’ın bu gücü ele geçiremeyeceği görüldüğü an birikmiş bütün itirazlar ortaya dökülecektir. Erdoğan’ın düşüşü o zaman başlayacaktır.
Erdoğan için arada bir durum yoktur. Sembolik bir cumhurbaşkanı olması aynı zamanda AK Parti içinde isyan; Erdoğan’dan bağımsızlaşma; Erdoğan’ın yaptıklarının hesabını vermesi anlamlarına gelmektedir. Bu nedenle Başkanlık Erdoğan için bir ölüm kalım sorunudur ve her şeyi yapmaya hazırdır. Roboski’de nasıl onlarca köylünün ölüm emrini verdiyse öyle.
Erdoğan Başkan olursa, Türkiye’de iki güç kalacaktır. Bir yanda Erdoğan’ın diktatörlüğü; diğer yanda bu diktatörlüğü direnen Kürt Özgürlük hareketi.
Bu durumda Şehir Orta sınıflarını ve Alevileri kimin kazanacağı geleceği belirleyecektir. Eğer Bunlar Kürt hareketi ile ittifaka yönelirse, bir demokratik devrime doğru gidebilir.
Eğer memnuniyetsizlikleriyle, Ordu’nun gelip kendilerini bu diktatörden kurtarmasını beklerlerse; eski bölünme yine sürer ve Kürt Hareketi ile anlaşmayı Türkiye’yi Diktatör’den "kurtarmış" bir ordu apar ve ondan sonra bir elli yıl daha bugünkü rezil sistem sürer.
Her halükarda Erdoğan kaybedecektir. Ama nice kayıplar ve acılar pahasına.
Bizim bütün çabamız, bunun daha az sancılı, daha az acılı bir yoldan gerçekleşmesi içindir.
Demir Küçükaydın
19.05.2015


Hiç yorum yok: