18 Mayıs 2014 Pazar

Parklara Dönerken - Forumlar ve Soma

Bugün aslında (“Forumlar Buluşmalarının Gündemlerinin Belirlenişlerinin Yanlışları” başlıklı yazımızla gündemlerinin hazırlanmasının yanlışlarına değindiğimiz) “İstanbul Forumlar Buluşması” yapılması ve aynı zamanda Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı’na dönüş planlanıyordu.
Ancak Soma’daki maden katliamı nedeniyle “İstanbul Forumlar Buluşması” ve diğer müzik vs. etkinlikleri ertelendi, onun yerine "İstanbul Gezi Forumları 'Soma' İçin Buluşuyor, Soma'yı Tartışıyor" başlıklı uzunca bir forum yapılmasında anlaşıldı.
Yayınlanan afişte şunlar okunuyor:
“Gezi Forumları Dayanışması, Soma'daki işçi katliamının ardında yatan tüm gerçeklerin ve sorumluların ortaya çıkarılmasının sonuna dek takipçisi olmaya kararlı herkesi, tüm forumları ve Gezi bileşenlerini, Soma gündemiyle toplanmak üzere 18 Mayıs Pazar günü saat 13.00’da Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda ortak foruma çağırıyor. Yaşanan vahşete kayıtsız kalmıyor, ‪#‎SomayaSahipCikiyoruz”
Bugün ayrıca 19’dan sonra Kadıköy’deki forumlar, bulundukları mahallelerden çıkarak 21.00’de Kadıköy İskelesi’de buluşacaklar ve orada da Soma’dan gelenler bilgi aktarımında bulunacak.

*
Bu vesileyle, Forumlar’ın temel ve genel sorunları üzerine bir kez daha duralım. Çünkü genel ve temel sorunlardan kaçılamaz ve onlar her somut durumda, her tekil veya tikel olayda tekrar tekrar karşımıza çıkarlar.
Bugün en azından İstanbul’daki forumların iyi kötü yaşayabilenlerinde iki farklı temel eğilim, program ve strateji giderek netleşiyor:
1)      Forumları AKP İktidarı ve hükümete karşı mücadelenin bir aracı olarak gören ve forumların esas işlevini ve yapısını bu yönde şekillendirmeye çalışan eğilim.
2)      Forumları, hükümetin veya iktidarın değil, bu devletin karşısında bir alternatif veya karşı iktidar olarak gören ve forumların esas işlevini ve yapısını bu yönde şekillendirmeye çalışan eğilim.
Ancak şunu tekrar vurgulayalım ki, bunlar henüz netleşmemiş ve sistematik ifadesini bulmamış eğilimlerdir. Bu iki eğilim kendilerini sistematik görüşler bütünü olarak ifade edebilmiş ve birbirleri ile ciddi bir programatik ve stratejik tartışmaya girmiş değildir. Bu iki farklı eğilim, program ve strateji forumlarda bir arada bulunmaktadır; billurlaşmamışlardır. Farklılıklar tikel ve tekil olaylardaki somut tavır alışlarda yansımaktadır.
Bu farklı eğilimlerin, henüz sistematik ifadelerini bulamamalarının bir nedeni de, eğilimlerden birincisinin, gerçek gücünden daha fazla görünen etkisini ancak böyle sistematik bir şekillenme ve tartışmanın yokluğunda sürdürebilmesindedir. Çünkü tüm Türkiye çapında ve tüm forumların katılımıyla yapılacak böyle bir farklı eğilim ve strateji tartışması aslında birinci eğilimin fiilen etkisinin sonu anlamına da gelirdi.
Gezi’den beri bir yıl geçmesine rağmen bugün hala netleşme olmaması, birinci eğilimin kendi amaçları açısında başarılı olduğu; bu tartışmaları gündemden uzak tutabildiği anlamına da gelmektedir.
*
Bu iki eğilim genel olarak farklı alanlarda daha yoğunlaşmış ve ağırlıklı ifadelerini bulmaktadır.
Taksim Dayanışma, Forumlar Koordinasyon, İstanbul Forumlar Buluşması hazırlayanları gibi “temsilciler”den oluşan yapılarda, birinci eğilimin etkisi ve gücü daha fazladır.
Forumların kendi iç toplantılarında, hatta şimdilerde forum toplantılarından uzak duran ama göz ucuyla nereye gidecek diye bakanlarda ikinci eğilimin daha güçlü olduğu sezilmektedir. Uzak duruşun bir nedeni de birinci eğilimin etkisinin hâlihazırdaki gücüdür.
*
Her iki eğilim sadece farklı program ve stratejilere değil aynı zamanda farklı önceliklere ve gündemlere de denk düşer.
Forumların bir “karşı iktidar”, bir “alternatif ulus” olarak şekillenmesi gerektiğini düşünenin öncelikleri ve gündemi farklı olur; iktidara karşı bir mücadele aracı olması gerektiğini düşünenin öncelikleri ve gündemi.
Forumların bir karşı “iktidar” olarak şekillenmelerini ve bu yönde mücadele etmelerini hedefleyen için, her şeyden önce bizzat forumların kendisinin, bütün forumlara katılan tüm bireylerin tartışabileceği; her bireyin tüm bireylere görüşlerini iletip görüşlerine kazanmayı deneyebileceği; gerçek bir fikir ve örgütlenme özgürlüğünün fiili olarak da bulunduğu bir biçimin, ilişkinin ve yapının varlığı öncelikli olur. Çünkü ancak böyle bir yapı ve ilişkiler içinde “Gezi’nin Ruhu” ya da forumlara katılan ve izleyenlerin gerçek eğilimleri kendini dışa vurma ve temsilde yansıtma olanağı bulabilir; genel ve temel sorunlara yönelip kendini geliştirebilir.
Tersi eğilim ise, ancak bugünkü, dolaylı yapıları sürdürebilerek varlığını ve etkisini sürdürebilir. Bu somut olarak bizzat bugünkü yapıda da görülebilir.
Örneğin, neredeyse bir yıl geçmesine rağmen örneğin “Forumlar Koordinasyon” ya da “Taksim Dayanışma” gibi organların, kendilerinin geçici ve zorunlu bir çözüm olarak görüp, kendilerini yok edecek ve kendilerinin yerine geçecek böyle bir yapının oluşumu yönünde hiçbir adım atmaması ve bunu acil bir görev olarak önüne kaymaması, bizzat birinci eğilimin böyle bir yapı aracılığıyla etkisini sürdürmesiyle ilgilidir.
Yani bugün, forumların ve ilişkilerinin nasıl yapılanacağı ve bizzat bunun gündeme alınması sorunu ve bugünkü var olanı fiilen sürdürme ve bunu gündeme almaktan kaçınma, aslında iki farklı eğilim, program ve stratejinin çatışmasının bilince çıkmamış ama somut bir sorunda görünen yansımasından başka bir şey değildir.
Forumların ve Gezi’nin geleceğini ve kaderini de bizzat bu iki eğilim arasındaki mücadelenin sonucu belirleyecektir.
Eğer bugünkü yapı ve ilişki tarzı sürdürülürse, forumlar kan kaybetmeye devam edecek ve giderek iktidara karşı muhalefetin basit bir aracına dönüşecektir.
Ama eğer bugünkü yapının yerine, gerçekten alternatif bir “ulus”un ve onun karşı “iktidar”ının tohumları olabilecek yapılar ve işleyişlerin nasıl kurulabileceği ve oluşturulabileceği gündeme alınabilir ve bu yönde somut girişimlerde bulunulabilirse, forumların anti AKP muhalefetin birer basit aracı olmaktan çıkıp birer alternatif “iktidar”a veya “ulus”a dönüşebilme olanağı ortaya çıkar.
(Elbet ilerde bu “Alternatif İktidar” oluşturmayı esas olarak görenlerin içinde de bizzat bunun nasıl olabileceği tartışması da olacak ve bu da ister istemez, daha sistematik ve farklı, dünya çapında açıklama getiren teorilerin, program ve stratejilerin tartışmasını da getirecektir. Örneğin dün Don Kişot’ta Michael Hardt, Antonio Negri ile birlikte böyle bir sistematik teori (program ve strateji) şekillendirmeye ve savunmaya çalışan biridir. Keza bu satırların yazarının geliştirdiği sistematik bir teori, program ve stratejisi vardır. Yarın belki başkaları da çıkabilir. Ama henüz bu noktalardan çok uzağız. Gezi ve forumlar varlıklarını sürdürüp gelişebilirlerse er veya geç bu sorunlarla da karşılaşacaklardır.)
Bu iki eğilim, iki program ve iki strateji somut sorunlarda, özellikle de somut örgüt ve mücadele biçimlerinde kendini gösteriyor dedik.
Örneğin Soma’daki katliama gösterilen tepkilerde iki farklı eğilim görülüyordu.
Bir yanda hem bu olaya bir yurttaş olarak, bir insan olarak tepkisini göstermek, işçilerin yanında yer almak ama esas gücünü ve enerjisini, daha çok insanı bu tepkiyi ifade etmeye yöneltmeye yönelik olarak ve/veya daha kalıcı, uzun vadeli ve sonuç alıcı yapılar oluşturmak için neler yapılacağı üzerine kafa yoranlar.
Diğer yanda, Soma dolayısıyla oluşan tepkiyi gerek sloganları ve vurgusuyla gerek eylem biçimleriyle, sırf AKP ve hükümet karşıtlığına yönlendirerek; polisle çatışmalar çıkararak (Polis zaten her durumda saldırıyor. Ama sadece içerik olarak değil, biçimsel ve hukuki olarak da haklı olmak ve yurttaş olarak hakları savunur pozisyonda olmak çok önemlidir ancak böyle bir tavır ısrarla sürdürülebilirse geniş kitleler de sokağa çıkabilir.) uzun vadeli, “alternatif iktidar” organı olabilecek yapılar oluşturmayı ve geniş kitleleri örgütlemeyi hedef almayanlar.
Birinciler bugün var olun iktidar muhalefet bölünme ve zıtlaşmasının dışına çıkmaya, en azından bu tuzağa düşmemeye çalışırken, ikinciler gönüllü olarak tam bu bölünmede yer alarak, forumları bu tuzağa çekmeye çalışıyorlar.
*
Şimdi şu Soma’daki katliam örneğinde neler yapılabileceğine bakalım.
En öncelikli konu, var olan devletin karşısına alternatif bir iktidarın dayanağı ve aracı olacak örgüt ve organlar yaratmak; halkın bunlarda örgütlenmesini sağlamaktır.
Yani öyle biçimler bulmalı ve bunların tohumunu atmalıyız ki bunlar sadece yapısal olarak var olandan farklı olmakla kalmamalı; aynı zamanda bizzat bu örgütsüz milyonlarca insanın örgütlenmesinin araçları olmalıdırlar.
(Bu konuda elbet Kürt hareketinin önemli deneyleri vardır. Ayrıca dünyadaki işçi hareketlerinin unutulmuş deneyleri ve onlardan da daha çok unutulmuş bu deneyleri sistemleştirme çabaları vardır. Ama daha buralardan çok uzağız.)
Somut bir örnek verelim. Gezi esnasında “Vicdan Mahkemeleri” diye bir öneri yapmıştık. Gezi’nin, bugünkü mahkemelerin alternatifi olacak, bugünkü yasalara göre ama gerçekten tarafsız ve hukuki ölçülerle karar verecek mahkemeler kurmasını; bunların elbette bir yaptırım gücü olamayacağını ama en azından vicdani mahkûmiyetler verebileceğini; bunların da hem bugünkü devlet ve hükümetin gerçek yüzünün kavranmasını; hem de forumların alternatif bir iktidar olarak örgütlenmesini sağlayacağını yazmıştık.
Ne yazık ki, tam da Gezi’yi iktidara karşı muhalefetin bir aracı olarak gören eğimin etkisi ve yönlendirme gücü dolayısıyla hiçbir zaman gündeme alınmadı ve bunları oluşturma yönünde girişimlerde bulunulmadı.
Bir yıl veya altı ay önce, böyle bir yapının iyi kötü başlangıcı yapılmış olsaydı, örneğin rüşvet skandallarına bu mahkemeler bakıyor olabilirdi. (Bu mahkemeler bakanları, polisleri, başbakanı mahkemeye ifade vermeye çağırabilirdi. Gelmezler veya gelmeyeceklerdir. Önemli olan usulüne uygun hukuki prosedürü uygulamaktı. Örneğin Soma’yı bu mahkemelerimiz inceliyor olabilirdi.)
İşte Soma için de aynı mantıkla başlangıçlar yapılabilir.
Birincisi Soma olaylarını inceleyecek bir “Vicdan Mahkemesi” kurulabilir Bugünkü Forum tarafından. En tarafsız ve bağımsız hukukçulara bir çağrı yapılarak böyle bir mahkemede yer almaları istenebilir. Mahkemelere tamamen Amerika’daki jüriler gibi tarafsız ve rastlantısal jüriler seçilebilir. Mahkemelerin bütün delilleri, ifadeler, iddialar tamamen açık olarak internette yayınlanabilir. Her olay ayrıntısıyla incelenebilir vs..
Ama sadece mahkemeler yetmez. Örneğin işyerleri emniyeti denetleme kurulları kurulabilir. Bunlar da her işyeri ile ilgili raporlar sunup, işyerlerine gidip kontrol etmek isteyebilir. Bunlara elbet işverenler müsaade etmez. Ama o zaman buna müsaade etmeyenlerin listeleri ve isimleri, yayınlanabilir.
Yani devletin ordusuna, savcısına, mahkemesine, polisine, hapishanesine karşı forumların karşı devletinin kuracağı organların güvenilirliği, ciddiliği, tarafsızlığı ve bunların sağladığı manevi etki bir karşı iktidarın araçları olabilir.
Bunlar gibi daha yığınla iş yapılabilir. Eğer gerçekten kılı kırk yaran; ciddi işler yapılırsa bir süre sonra bunlar geniş kitlelerin sözüne güvendiği organlar haline gelir. İnsanlar TC yurttaşlığından filen çıkıp Forumların demokratik cumhuriyetinin yurttaşlığına geçmeye başlayabilirler. Birer Türk olmaktan çıkıp birer Türklüğe hiçbir politik anlam vermeyen birer demokrata dönüşmeye başlayabilirler.
Ama bütün bunlar için her şeyden önce forumların tüm Türkiye çapında ortaklaşa bir platformunun oluşması, adeta alternatif bir “ulus” gibi şekillenmesi gerekiyor.
Bugünkü ulus Türklükle tanımlanmış, Türk dilini resmi dil kabul etmiş, Türk vatandaşı olmayı şart koşmuş.
Forumların demokratik ulusu ise, Türklükle veya başka bir dil, din, etni ile tanımlanmaya karşı tanımlanmış olmalı.
Bunun sembolik ifadeleri de olmalı. Bugünkü ulusun bayrağı Türk bayrağı ise, alternatif demokratik ulusun veya “iktidar”ın bayrağı, bütün diller, dinler, etniler, soylar karşısında tarafsızlığını, onlara karşı kör oluşunu vurgulayan bir bayrak olabilir örneğin.
Bu alternatif demokratik ulusa katılmak için Türk vatandaşı olmak gerekmez. Bu topraklarda yaşayan ve devletin ve ulusun bir dil, din, etni, soy, tarih kötü olmasını savunan herkes bu alternatif demokratik ulusa katılabilir. Türkiye’de yaşayan Suriyeliler, Afrikalılar, vs. de bu alternatif ulusun yurttaşları olabilir örneğin.
Bu karşı ulusun Merkezi “yerelleri” ve onların yetkilerini değil; Yereller merkezin hangi yetkilere ve ne keder sahip olacağını belirler ve bunlar her an geri alınabilir.
Bu karşı ulus veya devlette, örneğin İşçilerin asgari ücretini veya asgari geçim seviyesini işçilerin teşekkülleri ve seçtikleri kurullar belirler. Hükümet veya işverenler değil.
Bu alternatif iktidar veya demokratik ulus, Her şeyin tam bir açıklığını savunur ve uygular. Hiçbir organın hiş bir toplantısı yurttaşlarına kapalı olmaz. Tam bir açıklık olur ilkesi.
*
Bütün bunlar uzatılabilir. Tartışılması gerekenler bütün bunların nasıl yapılacağı olmalı.
Ama başta da bekittiğimiz gibi bütün bunların olabilmesi için bunların tartışılıp gündeme alınabileceği organlar ve bunların oluşturulması gerekmektedir.
Bu öneriler ve anlayışı yansıtan yazılar karşısında bir içerik tartışmasına girmektense,  böyle genel ve temel sorunları tartışmayı “çöp” olarak tanımlayarak dar pratikçiliği yüceltenler ise fiilen başka bir eğilimin ve stratejinin savunusunu yapmış olurlar.
18 Mayıs 2014 Pazar
Demir Küçükaydın


Hiç yorum yok: